ANDIMIZ OKULLARA GERİ DÖNECEKTİR

EĞİTİM 15.03.2021 - 22:54, Güncelleme: 30.03.2022 - 17:14
 

ANDIMIZ OKULLARA GERİ DÖNECEKTİR

Öztrak, Danıştay’ın Milli Eğitim Bakanlığının başvurusu üzerine aldığı son kararlarla, okullarda okutulan Andımızı kaldırdığını belirterek, “Andımız okullarımıza geri dönecektir"
15 Mart itibariyle Suriye’de iç savaşın başlamasının üzerinden 10 yıl geçtiğini ifade eden Öztrak, Hükümetin kendi vatandaşlarına destek vermezken, Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadığını söyledi. Öztrak, “Dünya üzerindeki her üç Suriyeliden birine, bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye’de toplumsal bağışıklık kazanılması için en az 50 milyon yurttaşa iki doz aşı yapılması gerektiğini belirten Öztrak, “Bunun için 100 milyon doz aşı gerekiyor. Aşılamada bu hızla gidersek, 549 günde bu işi bitireceğiz. Yani 1,5 yıl. O zaman sadece 2021’i kaybetmiyoruz, 2022’yi de kaybediyoruz” dedi.  CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda; Erdoğan Şahsım hükümetinin derinleştirdiği, devlet krizini, dış politikada yaşanan U dönüşlerini, milletimizi ezen ekonomik krizi, milletin hiçbir derdine derman olamayan ekonomik paketi, salgın yönetimindeki beceriksizlikleri, aşılamada yaşanan gecikme ve dağınıklığı ele aldık. Yine milletimizin, en ağır şekilde yaşadığı büyük buhrandan çıkabilmesi içinde, yapılması gerekenleri kurulumuzda görüştük. DÜNYA ÜZERİNDEKİ HER ÜÇ SURİYELİ’DEN BİRİNE BİZ BAKIYORUZ Bugün 15 Mart… Komşumuz Suriye’deki iç savaş, 10. yılını tamamladı. Bu savaşta yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi. Yaklaşık 13 milyon Suriyeli yerinden, yurdundan oldu. 7 milyon Suriyeli, Suriye toprakları içinde yer değiştirdi. 6 milyon Suriyeli ise ülkesini terk etti, bunların yarıdan fazlası da ülkemize yerleşti. Bugün 3 milyon 659 bin Suriyeli Türkiye’de yaşıyor. Saray Sözcüsünün verdiği bilgilere göre, 3 milyon Suriyeliye de, sınırın öte tarafında biz bakıyoruz. Yani dünya üzerindeki her 3 Suriyeliden birine, bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor. MİLLETTEN IBAN’LA PARA İSTEDİLER, SURİYELİLERE 40 MİLYAR DOLAR HARCADILAR Geçtiğimiz yıl Covid-19 salgınında, milletimize beş maskeyi bu hükümet bedava dağıtamadı. Pandemiyle mücadele etmek için millete IBAN numarası yollayıp bağış istedi. Devletine 40 yıl vergi ödeyen, işini durdurdukları esnaflarımıza, salgında 40 gün bakamayan şahsım hükümetinin başı, “Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadık. Bir 40 milyar dolar daha harcarız” diye sıkılmadan böbürlendi durdu. Türkiye, bu 10 yılda, Suriye’nin ardından en büyük bedeli ödeyen ülke oldu. Ülkemizin, askeri, ekonomik, siyasi, sosyal yükleri olağanüstü arttı. Bazı illerimizin nüfus yapısı köklü bir biçimde değişti. Kilis’in yüzde 74’ü, Hatay’ın yüzde 26’sı, Gaziantep’in yüzde 21’i, Mersin’in yüzde 12’si, Adana’nın yüzde 11’i artık Suriyeli. Şehirlerimizde Suriye mahalleleri oluştu. HEM İÇERİDE HEM DIŞARIDA KAYIP VERDİK Suriye’deki iç savaşta, Suriye ordusundan sonra, en fazla askeri kayıp veren ülke Türkiye oldu. Askerlerimiz Peşaverleşen, perfore hale gelen sınırlarımızı koruyabilmek için, büyük fedakârlıklarla görevlerini ifa ettiler, ediyorlar. Bölgedeki operasyonlarda yüzlerce askerimiz şehit düştü. İdlib’de Rus uçakları tarafından askerlerimiz bombalandı, 34 Mehmetçiğimiz şehit edildi. Suriye’deki iç savaş, sadece Suriyeli sivilleri değil, Türkiye’deki sivilleri de vurdu. Türkiye, Suriye’den sonra, sivil kayıplarda da en ağır bedeli ödeyen ülke oldu. Kaybolan sınır güvenliği nedeniyle yaşadığımız, ülkemizdeki terör saldırılarında, yüzlerce yurttaşımızı kurban verdik. Sadece, Hatay Reyhanlı’da patlayan bombalar 53 yurttaşımızı, Ankara Gar meydanında patlayan bombalarda 103 yurttaşımızı, aramızdan çekti aldı. TÜRKİYE BU BEDELİ NEDEN ÖDEDİ? Suriye’deki iç savaş 10. yılını tamamlarken, bu ağır faturayla yüzleşmek zorundayız. Esad Rejiminin kendi insanlarına uyguladığı, haksızlıklara, şiddete elbette kızdık, yine kızalım. Ama şu soruyu da kendimize soralım: “Bu kadar ağır insani, askeri ve mali bedeli, Türkiye niçin ödedi, neden ödedi? Milletimize ödettirilen bu ağır faturanın sorumlusu kim?” Sorumlu elbette Erdoğan Şahsım hükümeti ve onun ihvan vesayeti altındaki dış politikası. Ailece tatil yaptıkları “Kardeş Esad”, bir gecede “Kalleş Eset” oluverdi. Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan’ın, “Emevi Cami’nde namaz kılma” hayali, milletimizi bu ağır faturayla karşı karşıya bıraktı. ERDOĞAN’IN HATALARININ FATURASINI MİLLETİMİZ ÖDÜYOR Bugün emperyalistler ve işbirlikçileri, Büyük Ortadoğu Projesi’nden mülhem, ülkemizi parçalama hayallerini yansıtan hainlik haritalarını Papa’nın ziyaretine dekor yapabiliyorlarsa, bu rezalette bu projenin Eş Başkanlığını yürüten Erdoğan’ın, hiç mi payı yok? Olur, olmaz her şeye atarlanan Erdoğan, neden bu konuda sus pus? Papa hava sahamızı kullandığı için Erdoğan’a teşekkür ediyor ama Erdoğan bu konuda ağzını açıp iki kelam laf edemiyor? Atalarımızın dediği gibi, “Akılsız başın cezasını ayaklar çekiyor.” Erdoğan’ın dış politikadaki hatalarının bedelini, ne yazık ki milletimiz canıyla, cüzdanıyla ve kararan geleceğiyle ödüyor. SARAY’IN İHVAN RÜYASI MİLLETİN KABUSU OLDU Hep söyledik, dış politika, “Şahsi” değil, “Milli” olmalıdır. Dış politika bir yıl, iki yıl değil. 20-30 yıl sonrası düşünülerek planlanmalıdır. Dış politika talihe, şansa bırakılmayacak kadar önemlidir. Ve şunu da bilmemiz gerekiyor talih yalnızca hazırlıklı zihinlere güler. Erdoğan Şahsım Hükümetinin İhvancı politikaları, Arap baharını, ülkemizin kışına çevirmiştir. Türkiye’den Suriye’ye, Suriye’den Filistin’e, Filistin’den Mısır’a, Mısır’dan Libya ve Tunus’a kadar uzanan, “İhvan Kardeşliği” rüyası, milletimizin kâbusu olmuştur. EYYY NARALARI MAZİ OLDU Şimdi Erdoğan için, o rüyadan uyanma vakti geldi. Rabia ve İhvan kardeşliğini, yıllardır tepe tepe kullanan Erdoğan’ın şimdi Mısır’a çiçek atıyor. Mısır’da yönetim mi değişti? Hayır. Ne değişti? Bölgenin ve dünyanın şartları değişti. Okyanus ötesinden gelecek telefonu bekleyen Erdoğan, hakaret ettiği ne kadar Hükümet Başkanı varsa,  Macron’dan, Sisi’ye kadar hepsine çiçek atıyor. “Eyyy” diye başlayan bağırmaların hepsi mazi oldu, unutuldu. Erdoğan, Hakan Altun’un, “Telefonun başında çaresiz bekliyorum, bekliyorum ama çalmayacak biliyorum” şarkısını söyleyip duruyor. MISIR HÜKÜMETİ ÇAVUŞOĞLU’NU YALANLADI Atalarımız ne güzel demiş; “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme!” Çavuşoğlu; “Mısır’la diplomatik düzeyde ilişkilerimiz, ön koşulsuz başladı” diyor. Ancak Mısır hükümeti, bu sözlerin daha mürekkebi kurumadan, Çavuşoğlu’nu yalanlıyor. Yalanlamakla da kalmıyor kamuoyu önünde Türkiye’yle görüşmelerin başlaması için ön şartlarını da sıralıyor. Yani koşulsuz görüşme falan yok. “Uluslararası hukuk kurallarına, iyi komşuluk ve egemenlik ilkelerine uyulması, Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale girişimlerinin durdurulması” diyor. “Bunlar olmadan görüşmem” diyor. Mısır açıkça, “Benim içişlerime karışmayı kesmezsen, bu ilişki başlamaz” diyor. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, bir kere daha “Yalancı çoban” durumuna düşüyor. CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA GÜVENLE GİRECEĞİZ Cumhuriyet Halk Partisi olarak, milli çıkar ve menfaatlerimizi gözeterek, Doğu Akdeniz’in bir refah ve barış havzasına dönüşmesini, en çok biz isteriz. Hep söylüyoruz. Türkiye bölgesindeki en olgun ve en gelişmiş ekonomidir. Körfez ülkelerinden başlayarak, Doğu Akdeniz’e uzanacak Refah Hilali’nde, ülkemiz çok önemli bir rol oynayabilir. Sanayicilerimize, ticaret erbabımıza, çok büyük fırsatlar doğabilir. Türkiye, Afro-Avrasya coğrafyasında, önemli bir üretim, ticaret, finans ve enerji üssü haline gelebilir. Tüm bölge ülkeleri hep beraber zenginleşebiliriz. Bu çerçevede iktidara gelir gelmez, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasına öncülük edeceğimizi bir kere daha buradan partim adına ifade etmek istiyorum. Komşularımızla kırılan, dökülen ilişkilerimizi onaracağız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına güvenle ve barış içinde, huzur içinde gireceğiz. HÜKÜMET İÇİN SÖZ DE TÜKENDİ, YOL DA TÜKENDİ Erdoğan Şahsım Hükümeti için, artık söz de tükendi, öyle gözüküyor ki yol da tükendi. Kıymetli, değerli sanatçımız Musa Eroğlu’nun, o muhteşem türküsünde dediği gibi, “Aşağıdan, yukarıdan yolun sonu görünüyor.” Sandık gelir gelmez, yolcudur Abbas; bağlasan durmaz. Kendileri de artık bu durumun farkında. Geçtiğimiz günlerde büyük alayişle, valayişle İnsan Hakları Eylem Planını açıkladılar. Ama bir baktık ki Eylem Planı dedikleri, 232 yıl önce kaleme alınan, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden kopyala ve yapıştır hazırlanmış. DAĞ FARE BİLE DOĞURMADI Yine geçtiğimiz hafta, şu gördüğünüz Ekonomi Reformları başlıklı, dokümanı Haliç Kongre Merkezi’ne doldurdukları kişilere açıkladılar. Dört ay hazırlık yaptılar bunun için sonunda 90 sayfalık bir doküman ama bu dokümanın yarıdan fazlası fotoğraf. İçindekiler bölümünü, ara başlıkları da ayıkladığımızda, elde birkaç tane daktilo sayfası ancak kalıyor. Peki içeriğine bakınca, içeriğine baktığımızda da bunların çoğu eski plan ve programlardan kopyalanmış, bir sürü “-cektir”, “-caktır” ifadeleri. Yani “dağ fare bile doğuramamış.” BU DOKÜMAN BÜROKRASİYE HAKARET, MİLLETLE ALAY ETMEK Çok açık söylüyorum; ciddi bir buhranla boğuşan ülkemizin önüne, böyle bir doküman konması, hem bu ülkenin değerli bürokrasisine hakarettir, hem de milletimizin aklıyla alay etmektir. Ben Türk bürokrasisinin bundan çok daha iyi dokümanlar hazırlayabildiğini biliyorum. Aslında bu belge Erdoğan Şahsım Hükümetinin iflas ilamıdır. Erdoğan 19 yıllık yönetiminde, değişik adlarla 22 ekonomik paket açıkladı. Bu sonuncusu da 23. paket.  19 yıldır hala “-cektir”, “-caktır” ve de bol miktarda komisyonlara, kurullara havale. ESNAFA PAKETTEN “ŞAKA” ÇIKTI Bu pakette işçiye verilen hiçbir şey yok. İşsize bir şey yok. Çiftçiye bir şey yok. Emekliye bir şey yok. Esnafa ise paketten çıka çıka, “şaka” çıkmış. Basit usulde vergilendirilen 850 bin esnaf, gelir vergisinden muaf tutulacakmış. Şimdi bu yılın bütçesinde, basit usulle tahsil edilecek gelir vergisi hedefi; 228 milyon 883 bin lira. Bunu 850 bin esnafa pay edelim, esnaf başına yılda 269 lira ediyor. Güne bölersek, günde 74 kuruş yapıyor. Ankara’da ekmek markette 1 lira 75 kuruş. Halk Ekmekte 1 lira 25 kuruş. Yani esnafa müjde diye verdikleri, şu yarım ekmek parası bile değil. Esnafa verdikleri para bu yarım ekmeğe yetmiyor. Millete askıda ekmeği layık görenler, esnafımıza yarım ekmeği bile çok gördüler. PAKETTE REFORM YOK, ÇARE YOK Bir de şu var, esnaflarımız Şubat ayında beyannamelerini zaten verdi. Verginin yarısını da ödedi. Şimdi Şubatta ödenen bu vergi esnaflarımıza iade edilmezse, esnafımızın payına bırakın yarım ekmeği çeyrek ekmek bile düşmüyor. Allah aşkına bu milletle alay etmek değilse nedir? Ne yazık ki açıkladıkları pakette, bunun dışında vatandaşı ilgilendiren tek bir somut reform yok, vatandaşın derdine çare yok. ŞAHSIM HÜKÜMETİ ÜLKEYİ RAYDAN ÇIKARDI Sorun çözmenin ön koşulu, sorunun varlığını kabul etmektir. Soruna doğru teşhis konmadan, doğru tedavi uygulayamazsınız. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetinin gerçeklikle bağı, tamamen kopmuş durumda. Erdoğan, ekonomide reform masalları anlatırken, “Ülkemizi 2023 hedeflerinin rotasında tutmayı başardık” dedi. Şimdi şu grafiğe bakalım, bu yukarıdaki kesikli mavi çizgi, 2023 hedeflerine giden rota. Aşağıdaki kırmızı düz çizgi ise, Erdoğan Şahsım Hükümetinin rotası. 2013’ten sonra Erdoğan rotayı şaşırmış. FATURA ŞİMDİLİK 892 MİLYAR DOLAR Koskoca ülkeyi rayından çıkarmış. Ben bunları kendimden söylemiyorum. TÜİK’in, yani devletin resmi rakamlarından alıyorum. Eğer ülkemiz şu kesikli mavi çizgide gözüken 2023 rotasında kalabilseydi, bugün 717 milyar dolar olan milli gelirimiz, 1 trilyon 609 milyar dolar olacaktı. Rotadan çıkmanın bedeli, şimdilik 892 milyar dolar. Yani milletimize Erdoğan’ın rotadan çıkması 892 milyar dolara mal oldu. Şahsım hükümetinin başına tavsiyemiz, şapkayı önüne koysun. Bu grafiğe uzun uzun baksın. “Nerede ben hata yaptım?” diye düşünsün. Bu teşhisi koymadan, yapılacak her iş, söylenecek her söz, abesle iştigaldir. DÖVİZ BORÇLARINI ARTIRAN SİZSİNİZ Pakette en temel kamu borç yönetim ilkeleri, yani Hazine’nin uyması gereken temel uluslararası kabul görmüş bir takım ilkeler var. Reform diye milletin önüne koyuyorlar. Bir de bir konu var; borç stoku içinde döviz cinsi borçların payı azaltılacakmış. Yani ilk günah ortadan kaldırılacakmış. Güler misiniz, ağlar mısınız? Toplam borç stoku içinde, döviz cinsi borçların payı, 2017 yılında yüzde 39. Bugün yüzde 56’ya çıkmış. TCMB kasasındaki 128 milyar doları buharlaştıran, kayınpeder, damat el ele vermişler, vatandaşın yastığının altındaki altına, dövize göz dikmişler. Hazine altınla, dövizle borçlanırsa bu paraları alır demişler. Şimdi çıkmışlar “bunu düşüreceğiz” diyorlar. Bunu da millete reform diye yutturmaya kalkıyorlar. Ayıptır, yazıktır, günahtır. YAPILACAK İŞ BASİT “Kamu personeline dair iş ve işlemler, tek bir idare tarafından yürütülecekmiş”. Allah rızası için 1960’ta kurulan Devlet Personel Başkanlığını kim kapattı? Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti… Niye kapattı? Çünkü devleti şirket gibi yöneteceğim dedi. Sonra, Cumhurbaşkanlığında “İnsan Kaynakları Ofisi” kurdu holdinglerde olduğu gibi. 60 yıllık koskoca bir kurumu kapattı, bir geleneği yok etti. Bu kurumun uzmanlarını götürdü, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na devretti. Şimdi kalkıp, yeni bir “Devlet Personel Başkanlığı kuracağız” diyorlar. Bunun adına da reform diyorlar. Yapılacak iş son derece basit. Devlet Personel Başkanlığı’nı alacaktınız Cumhurbaşkanlığına bağlayacaktınız. O zaman hasarı minimize ederdiniz. DEVLETİN HAFIZASI TAAMMÜDEN SIFIRLANDI Bugün Erdoğan’ın kurduğu “Şahsım Hükümeti” verimli, etkili ve istikrarlı çalışamıyorsa, nedenleri yarattığı bu kurumsal tahribattadır. Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Yüksek Planlama Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Teftiş ve Hesap Uzmanları Kurulu gibi yılların birikimiyle gelişmiş pek çok kurul, kurum ve kuruluş kapatıldı. Devletin hafızası taammüden sıfırlandı. Tüm bu hatalar, alınan kararların kalitesini ve yönetimde istikrarı olumsuz etkiledi, tahrip etti. 71 CBK YAYINLANDI, 43 TANESİ DÜZELTME KARARNAMESİ 10 Temmuz 2018’den bu yana, Cumhurbaşkanlığı tam 71 adet kararname yayımlamış. Bu kararnamelerin 43’ü daha önceki kararnamelerde Cumhurbaşkanlığının yayınladığı yine önceki kararnamelerde değişiklik yapan kararnameler. Yani bu kadar sık hata yapan, aldığı kararları bu kadar sık değiştiren şahsım hükümeti, nasıl ülkeye istikrar getirecek? Elbette getiremedi. AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN, LAFA BAKILMAZ Şimdi daha önce bu ülkede kamuda üst düzey yönetici olabilmek için, memuriyet şartı ve 10 yıllık tecrübe aranıyordu. Geldiler biraz önce söyledim “Devleti şirket gibi yöneteceğiz” dediler. İlk işleri de, üst düzey atamalarda aranan devlet tecrübesini kaldırdılar. Şimdi “Üst düzey atamalarda, mesleki tecrübe şartını” güçlendireceklermiş. Bunun adına da reform diyorlar. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu ülkede rüşvet yediği iddiasına muhatap olanları büyükelçi yapanlar, sahte diplomalı pehlivanı, kamu bankasına Yönetim Kurulu üyesi yapanlar, ağızlarını açıp, mesleki tecrübeden nasıl bahsedebiliyorlar anlamıyorum. SOMUT BİR TAKVİM YOK Yine dört, beş ayrı yerden maaş alan, Saray sosyetesi mensupları varken, çıkıyorlar “Kamu görevlilerine bir tek yönetim kurulu üyeliği vereceğiz” diyorlar. Gülünç olmayın. Bu pakette bir tane somut hedef var o da bütçede 46 milyar liralık tasarruf yapmak. Buraya kadar somut ama bu 46 milyar liralık tasarruf nereden, nasıl yapılacak, vergi mi artacak, harcama mı kesilecek bununla ilgili hiçbir şey yok.  Yine alınacak önlemlerin somut bir eylem planı ve takvimi de yok. TASARRUF YAPILACAKSA SARAYLARDAN BAŞLANACAK Eğer tasarruf yapılacaksa, israf önlenecekse ki söyleniyor, önce bu işe saraylarından ve sosyetelerinden başlamaları gerekiyor. Ben bu dokümanda yüzen, uçan, kaçan, duran sarayların satılacağına dair herhangi bir düzenleme görmüyorum. Debdebenin, şaşalı saray toplantılarının azaltılacağına dair de bir düzenleme görmüyorum. Saray’ın ucu bucağı görünmeyen araç konvoyları kısaltılacak mı, o da yok. BELEDİYELERİ KAYBETMENİN KISKANÇLIĞI Ne var? Belediyelerin harcamalarını sınırlamak var. Ne var? Belediyelerin sosyal yardımlarını merkezi denetime almak var. Arkadaşlar çok açık söyleyeyim, bu, bu hükümetin belediyeleri kaybetmesinden sonra başlayan kıskançlığının, çekememezliğinin devamı var. Şunu söyleyeyim, ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider. Saray sözde itibarından tasarruf etmeden, kamuda tasarruf falan gerçekleşmez. Derdi o derdi çekenden dinlemeyen bir yönetim, derde de derman olamaz. SEN, BEN, BİZİM OĞLAN REFORMU Ama bakıyoruz burada milletin derdini dinleme, milletle beraber çözüm üretme konusunda herhangi bir adım yok. Pakette reform diye; “Ekonomi Koordinasyon Kurulu” kurulacak diyorlar. Bu kurul zaten var. Biraz adını değiştirmişsiniz şimdi allayıp, pullayıp, yeni bir şey gibi milletin önüne getiriyorsunuz. Bu Kurul’un üyeleri kimler? Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakanı, Sanayi Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı ve diğer bazı atanmış memur ve Bakanlar. Yani sen, ben, bizim oğlan toplanacaklar, karar alacaklar ondan sonra da bu sürece reform diyecekler. Oysa Anayasamızda, tüm sosyal kesimleri bir masa etrafında toplamak için, Anayasal bir konsey var Ekonomik ve Sosyal Konsey. Anayasamız, “Bu Konseyin kuruluş ve işleyişi, kanunla düzenlenir” diyor. Boş boş laflar koyacaklarına, bu kanunu, TBMM’ye getirecekleri tarihi söyleseler, şu tarihte getireceğim. Ondan sonra da “Ekonomideki kamu özel tüm oyuncularla, düzenli istişare ederek” ekonomiyi yöneteceğim dese işte buna reform derler. Merkez Bankası başta olmak üzere, diğer pek çok özerk kurumun bağımsızlığını bitirdiler,  ondan sonra kalkmışlar TÜİK’i “ilgili kuruluş” yapacağız diyorlar. TÜİK’in Hazine ve Maliye Bakanı ile bağını koparma ve o Saray ile daha güçlü bir bağ kurma projesini kalkmışlar reform diye anlatıyorlar. BUNLAR YAPILMADIĞI İÇİN PAKET GÜVEN VERMİYOR Güveni sağlamak için yapılması gereken aslında çok basitti. “Merkez Bankası Başkanının görevden alınmasını kolaylaştıran bütün hükümleri kaldırıyoruz” diyeceklerdi. “Düzenleyici-Denetleyici kurumların özerkliğini güçlendiriyoruz” diyeceklerdi. Bunların hiçbirini yapamadılar, yapamazlar. Bunlar yapılmadığı, yapılamadığı için de kimse açıklanan bu pakete inanmıyor. Bu paket beklenen güveni getirmiyor. Ekonomi yönetimi, çok açık söyleyeyim elindeki son barutu da tüketti. Bugün öğrendik, yabancıların Borsadaki payı tüm zamanların dibine vurmuş. Ülkemizin risk primi hala kritik eşik olan 300’ün üzerinde. Bu konuda da dünyada ilk iki ülkeden biriyiz. FAİZ LOBİSİ SİPARİŞİ VERDİ Türk Lirası değer kaybetmeye devam ediyor. Herkes ayın 18’inde gerçekleştirilecek, Para Politikası Kurulu toplantısına gözlerini çevirmiş vaziyette. Faiz lobisi 100 baz puan faiz artışı siparişini çoktan verdi bile. Erdoğan’ın şahsım hükümeti ekonomiyi milletimizi kırk katır ile kırk satır arasına sıkıştırdı. Bir tarafta yüksek faizler, dünyada ilk 10’a giriyoruz. Diğer tarafta da her gün değer kaybeden Türk Lirası var. REFORM DEDİĞİNİZ ÖYLE DEĞİL, BÖYLE OLUR Oysa yeni ekonomi yönetimi göreve gelir gelmez, Merkez Bankası kasasından buharlaşan 128 milyar dolar için soruşturma açabilseydi, TL hızla değer kazanmaya başladığında, rezerv biriktirerek bu değer kazanımını tedrici hale getirseydi, yani daha yavaş bir kazanım olsaydı, insan hakları konusunda böyle “Plan değil, eylem” ortaya koysaydı, TÜİK’in veri kalitesini artırmak için kurulan, Danışma Kurullarını kapatmak yerine, kurumsallaştırılsaydı, Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanununu TBMM’ye gönderilseydi, yuvarlak “-cek, -caklar” yerine “Kamu ihale Sistemi, Avrupa Birliği standartlarına göre yeniden düzenliyorum” deyip bu kanunu da Meclis’e sevk etseydi elbette bunlara reform denirdi. Yine esnafımızı, çiftçimizi, KOBİ’lerimizi güçlendiren, işsizlerimize iş verecek, güçlü çapalara ve somut bir takvime sahip, ülkemizde hem şarkıyı, hem de dansı değiştiren bir program milletimizin önüne koyabilseydi tabi buna reform paketi denirdi. Bununla da yedi düvele güçlü bir mesaj verilirdi. Güven sağlanabilirdi. Ama maalesef metal yorgunu bu hükümet bu fırsatı da kaçırdı. Ekonominin kontrolü faizcilerin risk iştahına malzeme edildi. İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI BEYANNAMEMİZİ OKUYUN Reform mu istiyorsunuz? Reform paketi burada. Partimizin hazırladığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi. Zahmet edip bir okusaydınız, ülkede güveni sağlayacak reformlar hakkında fikir sahibi olurdunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendimize güveniyoruz. İktidara hazırız. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında en önemli çapa; yeni bir Anayasa ile Güçlendirilmiş Yeni Demokratik Parlamenter Sistem olacaktır. “Siyasi Ahlak Yasası” olacaktır. Dünya standartlarında yeni bir “Kamu İhale Kanunu” olacaktır. “Ekonomik ve Sosyal Konsey” olacaktır, “Stratejik Planlama Teşkilatı” olacaktır. “Aile Destekleri Sigortası Kurumu” olacaktır. Seçim barajını kaldıracak, milletvekillerini halkın seçmesini sağlayacak yeni bir “Seçim Yasası” olacaktır. “TBMM’de muhalefet partisinin başkanı olduğu Kesin Hesap Komisyonu’nun kurulması” olacaktır. “Ulusal Vergi Konseyi’nin kurulması” olacaktır. Ve tabi ki “Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulması” olacaktır. Ülkemizi buhrana sürükleyen, mevcut sistemi değiştirecek temel reformlar bunlardır. AŞILAMADA BU HIZLA GİDERSEK 2022’Yİ DE KAYBEDERİZ Erdoğan Şahsım Hükümetinin kontrolünü kaybettiği bir başka alan. Covid-19 Salgını. Hem salgın yönetiminde, hem de aşılamada ciddi zafiyetler var. Günlük vaka sayıları 15 bini aşmış durumda. Bunun üzerine test sayıları hemen azaltılmaya başlandı. Vaka test oranı yüzde 10’nun üzerinde ama. Günde 200 bin test yapılsa günlük vaka sayısı 20 bini aşacak. Aşılamada işler çok parlak değil. Ortada aşı yok. Türkiye, birinci ve ikinci dozlar da dâhil, günde ortalama 182 bin aşı yapabiliyor. Oysa toplumsal bağışıklık kazanmamız için, en az 50 milyon yurttaşımıza aşı yapmamız lazım. Yani 100 milyon doz aşı. Aşılamada bu hızla gidersek, 549 günde bu işi bitireceğiz. Yani 1,5 yıl. O zaman sadece 2021’i kaybetmiyoruz, 2022’yi de kaybediyoruz. Bir de üstüne üstlük nüfusun büyük çoğunluğunu aşılayamadan, aşılanmış grupları tekrar aşılamamız gerekirse, durumun vahameti daha da artacak. Türkiye, 100 milyon doz aşıyı hemen bulup, günlük aşı yapma sayılarını da 500-600 binlere çıkarmak zorunda. HAVAYA BAKIP ISLIK ÇALIYORLAR Bunları yapamıyorlar; bakıyorlar acaba şu aşıdaki beceriksizliğimizi Cumhuriyet Halk Partisine yükleyebilir miyiz? Salgındaki beceriksizliğimizin sorumluluğunu milletimize yıkabilir miyiz? Beceremediği işlerin sorumluluğunu üstlenmeyen bir hükümetle karşı karşıyayız. Milletimiz soruyor, “Bu işlerin sorumlusu kim? Bu ülkede hükümet yok mu, nerede bu hükümet?” diyor. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti ise havaya bakıp ıslık çalıyor. KİMSE ATATÜRK’Ü BU MİLLETİN GÖNLÜNDEN SİLEMEZ Danıştay aldığı iki ayrı kararla, hem okullarda okutulan Andımızı, hem de Devlet Madalyalarından Atatürk Kabartmasını kaldırdı. Andımızın ve Devlet Madalyalarındaki Atatürk Kabartmasının kaldırılmasını kim istedi, bu davayı kim açtı? Erdoğan Şahsım Hükümeti. Hükümetin sıkıntısının sebebini biliyoruz. Ama buradan tekrar söyleyelim, Atatürk demek, Türkiye demektir. Atatürk demek, bağımsızlık demektir. Atatürk demek emperyalizme kafa tutmak demektir. Atatürk demek milli şeref, haysiyet ve onur demektir. Atatürk resimlerini madalyalardan çıkartmaya kalkmak beyhude çabadır. Kimse Atatürk’ü bu milletin yüreğinden de, zihninden de söküp atamaz. Şahsım hükümetinin bunu anlaması lazım ve milletin sinir uçlarıyla daha fazla oynamaması gerekir. BUNLAR OLURKEN, BAHÇELİ BÜLBÜL SUYU MU İÇTİ? Sizlere bir geçmişi hatırlatayım. Şimdi bu nasıl iş anlamakta zorluk çekiyorum… Sayın Bahçeli, iktidar ortağınız daha önce verilmiş olan andımızın okutulması gerektiğini söyleyen kararını iptal ettirmek için Danıştay’a yeniden başvuruyor. Milli Eğitim Bakanlığı Danıştay’a bir dilekçe veriyor. Ve bu dilekçede andımızla ilgili olarak; “21. Yüzyılın Türkiye’sinde, 30’lu yılların ritüellerini benimsemek, çağ dışı bir yaklaşımdır” diyor. Siz buna nasıl izin verdiniz? Aynı Milli Eğitim Bakanlığı, “Gerek faşizm, gerekse komünizm öğrenci andı benzeri uygulamaları, sıkça kullanmıştır” diye ahkam keserken siz neredeydiniz? Siz, Cumhur İttifakı’ndaki ortağınız bu itiraz dilekçesini verirken ne yapıyordunuz? İttifakınızın resmi görüşü olan bu belgeye, bu itiraz dilekçesine neden itiraz etmediniz? Bülbül suyu mu içmiştiniz? ORTAĞINI DEĞİL, DANIŞTAY’I ELEŞTİRİYOR Şimdi karar çıkmış, yine ortağınızı eleştiremiyorsunuz Danıştay’ı eleştiriyorsunuz. Yani Cumhur İttifakı’ndan ortaklığı kapınca, Saray’a bekçi olunca, sizin için; Türküm demek, ayıp mı oldu? Doğruyum demek, yanlış mı oldu? Çalışkanım demek, çarpıklık mı oldu? Ne oldu? Yoksa, “Kırmızı çizgileriniz” artık pembeleşti mi? ANDIMIZ OKULLARA GERİ DÖNECEK Şunu herkes bilsin; Andımız herhangi bir etnik kökeni dışlamaz, kimseyi ayrıştırmaz. Andımız ülke bütünlüğü içinde, vatan sevgisini, cumhuriyet ideallerini barındırır. Saygı ve sevgi kavramlarını içselleştirir. “Çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma” hedefini simgeler. Cumhur İttifakı ne yaparsa yapsın. Andımızın her kelimesi ve Atatürk sevgisi, bu milletin yüreğinden de, ruhundan da silinmeyecektir. Andımız okullarımıza, Atatürk Kabartması ise madalyalarımıza geri dönecektir. Milletimiz kimin ne olduğunu ve ne yaptığını görüyor. Notlarını da veriyor. Bu sorumsuzlara hak ettiği cevabı sandıkta verecek. Bunların hepsini evlerine gönderecek. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim. Soru- Cumhurbaşkanı dün Tıp Bayramı mesajında temizlik, maske ve mesafe dedi. Bugün yine AK Parti Gençlik Kongresinde ise salonlar kalabalık görüntülerle ekranlara yansıdı. Siz bu tezatlığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Şimdi ülkeyi yönetenler koltuklarını koruma endişesine düşünce fikirleriyle zikirleri farklılaşıyor, vatandaşların canını korumayı unutuveriyorlar. Tamam vatandaşa maske diyorsunuz, mesafe diyorsunuz ama kendi kongrelerinizi lebalep dolduruyorsunuz taşımayla. Siz samimi olmayınca vatandaş sizin söylediklerinize güvenmiyor o yüzden de pandemiyle mücadelede başarılı olamıyoruz. Yani artık deve güreşi yapma noktasına kadar götürdükleri gençlik kolu kongrelerinde çıkıyorlar bir de millete akıl veriyorlar. AK Parti bu memlekette kuraldan, kaideden, kanundan üstün müdür? Millete kalabalık oldu diye cezaları keseceksin, ondan sonra kendi kongrelerini dolduracaksın. Peki bu kongreler hakkında emniyet, kolluk kuvvetleri ne yapıyor? Kural herkese uygulanmıyorsa kural değildir. Herkes kanunun önünde eşit olmalıdır. Soru- Sağlık Bakanı Fahrettin Koca daha önce cenazeye katıldığı için özür dilemişti. Buna karşın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun annesinin cenazesinde camide görüntü vermedi ama defin alanında görüntüsü daha sonra ortaya çıktı. Siz bu görüntüleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Önce izin verirseniz Sayın İçişleri Bakanının değerli annesine Allah’tan rahmet, Sayın Bakana ve acılı yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. Ama bu salgın günlerinde getirilen kısıtlamalar eğer protokol tarafından deliniyorsa, bunun içinde Sağlık Bakanı da yer alıyorsa bunu kabul etmek mümkün değildir. Hata bir kere yapılırsa tamam hatadır. Ama özür dilendikten sonra bir daha tekrarlanırsa bu artık hata olmaktan çıkar tercih haline gelir. Yani bu tek başına bir sağlık meselesi olmaktan çıkmıştır ucube rejimin bir sonucudur. Soru- Seçim Kanunu değişikliğiyle ilgili AK Parti daraltılmış bölge istiyor. MHP’nin ise daraltılmış bölgeye karşı olduğu yönünde haberler çıkıyor. CHP’nin bu konudaki tavrı ne olur, dar bölge mi, daraltılmış bölge mi, yoksa mevcut sistem mi? Faik ÖZTRAK- Şimdi Genel Başkanımız söyledi, ben burada bir defa daha tekrarlayım. 19 yıllık bir iktidar 19 yıl sonra seçim yasalarını değiştirmeye kalkıyorsa artık gidici demektir. Gidici olduğunun farkındadır. Aşağıdan, yukarıdan biraz önce söyledim yolun sorunu görünmüş demektir. Şunu ifade edeyim, milletin önüne sandık gelsin de biran evvel nasıl gelirse gelsin. Soru- İstanbul milletvekili Cihangir İslam’ın CHP’ye katılmasıyla ilgili bir takım eleştiriler ifade edilmişti. MYK toplantısında bu konu ele alındı mı? Faik ÖZTRAK- Hayır ele alınmadı. Soru- Özelleştirme İdaresi Başkanvekilinin idareye bağlı üç şirketten birisinin Yönetim Kurulu Başkanı, ikisinin Yönetim Kurulu Üyesi olmasını siz nasıl yorumluyorsunuz? Faik ÖZTRAK- Yani ucube rejimin ucube uygulamalarından bir tanesi. Özelleştirme İdaresi Başkanvekilisin, sana bağlı bir sürü altında şirket var o şirketlerin iyi yönetilmesini denetlemekle sorumlusun ama sen o şirketlerin yönetimine giriyorsun. Ondan sonrada bir Yönetim Kurulu Üyeliği vereceğiz, şu olacak, bu olacak. Buradan açıkça ifade ediyorum, bir kere daha söylüyorum, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Teşekkür ederim.  
Öztrak, Danıştay’ın Milli Eğitim Bakanlığının başvurusu üzerine aldığı son kararlarla, okullarda okutulan Andımızı kaldırdığını belirterek, “Andımız okullarımıza geri dönecektir"

15 Mart itibariyle Suriye’de iç savaşın başlamasının üzerinden 10 yıl geçtiğini ifade eden Öztrak, Hükümetin kendi vatandaşlarına destek vermezken, Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadığını söyledi. Öztrak, “Dünya üzerindeki her üç Suriyeliden birine, bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’de toplumsal bağışıklık kazanılması için en az 50 milyon yurttaşa iki doz aşı yapılması gerektiğini belirten Öztrak, “Bunun için 100 milyon doz aşı gerekiyor. Aşılamada bu hızla gidersek, 549 günde bu işi bitireceğiz. Yani 1,5 yıl. O zaman sadece 2021’i kaybetmiyoruz, 2022’yi de kaybediyoruz” dedi. 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Bugün Merkez Yönetim Kurulu toplantımızda; Erdoğan Şahsım hükümetinin derinleştirdiği, devlet krizini, dış politikada yaşanan U dönüşlerini, milletimizi ezen ekonomik krizi, milletin hiçbir derdine derman olamayan ekonomik paketi, salgın yönetimindeki beceriksizlikleri, aşılamada yaşanan gecikme ve dağınıklığı ele aldık. Yine milletimizin, en ağır şekilde yaşadığı büyük buhrandan çıkabilmesi içinde, yapılması gerekenleri kurulumuzda görüştük.

DÜNYA ÜZERİNDEKİ HER ÜÇ SURİYELİ’DEN BİRİNE BİZ BAKIYORUZ

Bugün 15 Mart… Komşumuz Suriye’deki iç savaş, 10. yılını tamamladı. Bu savaşta yüzbinlerce insan yaşamını yitirdi. Yaklaşık 13 milyon Suriyeli yerinden, yurdundan oldu. 7 milyon Suriyeli, Suriye toprakları içinde yer değiştirdi. 6 milyon Suriyeli ise ülkesini terk etti, bunların yarıdan fazlası da ülkemize yerleşti. Bugün 3 milyon 659 bin Suriyeli Türkiye’de yaşıyor. Saray Sözcüsünün verdiği bilgilere göre, 3 milyon Suriyeliye de, sınırın öte tarafında biz bakıyoruz. Yani dünya üzerindeki her 3 Suriyeliden birine, bizim ülkemizin vergi mükellefleri bakıyor.

MİLLETTEN IBAN’LA PARA İSTEDİLER, SURİYELİLERE 40 MİLYAR DOLAR HARCADILAR

Geçtiğimiz yıl Covid-19 salgınında, milletimize beş maskeyi bu hükümet bedava dağıtamadı. Pandemiyle mücadele etmek için millete IBAN numarası yollayıp bağış istedi. Devletine 40 yıl vergi ödeyen, işini durdurdukları esnaflarımıza, salgında 40 gün bakamayan şahsım hükümetinin başı, “Suriyeliler için 40 milyar dolar harcadık. Bir 40 milyar dolar daha harcarız” diye sıkılmadan böbürlendi durdu. Türkiye, bu 10 yılda, Suriye’nin ardından en büyük bedeli ödeyen ülke oldu. Ülkemizin, askeri, ekonomik, siyasi, sosyal yükleri olağanüstü arttı. Bazı illerimizin nüfus yapısı köklü bir biçimde değişti. Kilis’in yüzde 74’ü, Hatay’ın yüzde 26’sı, Gaziantep’in yüzde 21’i, Mersin’in yüzde 12’si, Adana’nın yüzde 11’i artık Suriyeli. Şehirlerimizde Suriye mahalleleri oluştu.

HEM İÇERİDE HEM DIŞARIDA KAYIP VERDİK

Suriye’deki iç savaşta, Suriye ordusundan sonra, en fazla askeri kayıp veren ülke Türkiye oldu. Askerlerimiz Peşaverleşen, perfore hale gelen sınırlarımızı koruyabilmek için, büyük fedakârlıklarla görevlerini ifa ettiler, ediyorlar. Bölgedeki operasyonlarda yüzlerce askerimiz şehit düştü. İdlib’de Rus uçakları tarafından askerlerimiz bombalandı, 34 Mehmetçiğimiz şehit edildi. Suriye’deki iç savaş, sadece Suriyeli sivilleri değil, Türkiye’deki sivilleri de vurdu. Türkiye, Suriye’den sonra, sivil kayıplarda da en ağır bedeli ödeyen ülke oldu. Kaybolan sınır güvenliği nedeniyle yaşadığımız, ülkemizdeki terör saldırılarında, yüzlerce yurttaşımızı kurban verdik. Sadece, Hatay Reyhanlı’da patlayan bombalar 53 yurttaşımızı, Ankara Gar meydanında patlayan bombalarda 103 yurttaşımızı, aramızdan çekti aldı.

TÜRKİYE BU BEDELİ NEDEN ÖDEDİ?

Suriye’deki iç savaş 10. yılını tamamlarken, bu ağır faturayla yüzleşmek zorundayız. Esad Rejiminin kendi insanlarına uyguladığı, haksızlıklara, şiddete elbette kızdık, yine kızalım. Ama şu soruyu da kendimize soralım: “Bu kadar ağır insani, askeri ve mali bedeli, Türkiye niçin ödedi, neden ödedi? Milletimize ödettirilen bu ağır faturanın sorumlusu kim?” Sorumlu elbette Erdoğan Şahsım hükümeti ve onun ihvan vesayeti altındaki dış politikası. Ailece tatil yaptıkları “Kardeş Esad”, bir gecede “Kalleş Eset” oluverdi. Büyük Ortadoğu Projesi Eş Başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan’ın, “Emevi Cami’nde namaz kılma” hayali, milletimizi bu ağır faturayla karşı karşıya bıraktı.

ERDOĞAN’IN HATALARININ FATURASINI MİLLETİMİZ ÖDÜYOR

Bugün emperyalistler ve işbirlikçileri, Büyük Ortadoğu Projesi’nden mülhem, ülkemizi parçalama hayallerini yansıtan hainlik haritalarını Papa’nın ziyaretine dekor yapabiliyorlarsa, bu rezalette bu projenin Eş Başkanlığını yürüten Erdoğan’ın, hiç mi payı yok? Olur, olmaz her şeye atarlanan Erdoğan, neden bu konuda sus pus? Papa hava sahamızı kullandığı için Erdoğan’a teşekkür ediyor ama Erdoğan bu konuda ağzını açıp iki kelam laf edemiyor? Atalarımızın dediği gibi, “Akılsız başın cezasını ayaklar çekiyor.” Erdoğan’ın dış politikadaki hatalarının bedelini, ne yazık ki milletimiz canıyla, cüzdanıyla ve kararan geleceğiyle ödüyor.

SARAY’IN İHVAN RÜYASI MİLLETİN KABUSU OLDU

Hep söyledik, dış politika, “Şahsi” değil, “Milli” olmalıdır. Dış politika bir yıl, iki yıl değil. 20-30 yıl sonrası düşünülerek planlanmalıdır. Dış politika talihe, şansa bırakılmayacak kadar önemlidir. Ve şunu da bilmemiz gerekiyor talih yalnızca hazırlıklı zihinlere güler. Erdoğan Şahsım Hükümetinin İhvancı politikaları, Arap baharını, ülkemizin kışına çevirmiştir. Türkiye’den Suriye’ye, Suriye’den Filistin’e, Filistin’den Mısır’a, Mısır’dan Libya ve Tunus’a kadar uzanan, “İhvan Kardeşliği” rüyası, milletimizin kâbusu olmuştur.

EYYY NARALARI MAZİ OLDU

Şimdi Erdoğan için, o rüyadan uyanma vakti geldi. Rabia ve İhvan kardeşliğini, yıllardır tepe tepe kullanan Erdoğan’ın şimdi Mısır’a çiçek atıyor. Mısır’da yönetim mi değişti? Hayır. Ne değişti? Bölgenin ve dünyanın şartları değişti. Okyanus ötesinden gelecek telefonu bekleyen Erdoğan, hakaret ettiği ne kadar Hükümet Başkanı varsa,  Macron’dan, Sisi’ye kadar hepsine çiçek atıyor. “Eyyy” diye başlayan bağırmaların hepsi mazi oldu, unutuldu. Erdoğan, Hakan Altun’un, “Telefonun başında çaresiz bekliyorum, bekliyorum ama çalmayacak biliyorum” şarkısını söyleyip duruyor.

MISIR HÜKÜMETİ ÇAVUŞOĞLU’NU YALANLADI

Atalarımız ne güzel demiş; “Büyük lokma ye, büyük söz söyleme!” Çavuşoğlu; “Mısır’la diplomatik düzeyde ilişkilerimiz, ön koşulsuz başladı” diyor. Ancak Mısır hükümeti, bu sözlerin daha mürekkebi kurumadan, Çavuşoğlu’nu yalanlıyor. Yalanlamakla da kalmıyor kamuoyu önünde Türkiye’yle görüşmelerin başlaması için ön şartlarını da sıralıyor. Yani koşulsuz görüşme falan yok. “Uluslararası hukuk kurallarına, iyi komşuluk ve egemenlik ilkelerine uyulması, Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale girişimlerinin durdurulması” diyor. “Bunlar olmadan görüşmem” diyor. Mısır açıkça, “Benim içişlerime karışmayı kesmezsen, bu ilişki başlamaz” diyor. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, bir kere daha “Yalancı çoban” durumuna düşüyor.

CUMHURİYETİMİZİN İKİNCİ YÜZYILINA GÜVENLE GİRECEĞİZ

Cumhuriyet Halk Partisi olarak, milli çıkar ve menfaatlerimizi gözeterek, Doğu Akdeniz’in bir refah ve barış havzasına dönüşmesini, en çok biz isteriz. Hep söylüyoruz. Türkiye bölgesindeki en olgun ve en gelişmiş ekonomidir. Körfez ülkelerinden başlayarak, Doğu Akdeniz’e uzanacak Refah Hilali’nde, ülkemiz çok önemli bir rol oynayabilir. Sanayicilerimize, ticaret erbabımıza, çok büyük fırsatlar doğabilir. Türkiye, Afro-Avrasya coğrafyasında, önemli bir üretim, ticaret, finans ve enerji üssü haline gelebilir. Tüm bölge ülkeleri hep beraber zenginleşebiliriz. Bu çerçevede iktidara gelir gelmez, Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulmasına öncülük edeceğimizi bir kere daha buradan partim adına ifade etmek istiyorum. Komşularımızla kırılan, dökülen ilişkilerimizi onaracağız. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına güvenle ve barış içinde, huzur içinde gireceğiz.

HÜKÜMET İÇİN SÖZ DE TÜKENDİ, YOL DA TÜKENDİ

Erdoğan Şahsım Hükümeti için, artık söz de tükendi, öyle gözüküyor ki yol da tükendi. Kıymetli, değerli sanatçımız Musa Eroğlu’nun, o muhteşem türküsünde dediği gibi, “Aşağıdan, yukarıdan yolun sonu görünüyor.” Sandık gelir gelmez, yolcudur Abbas; bağlasan durmaz. Kendileri de artık bu durumun farkında. Geçtiğimiz günlerde büyük alayişle, valayişle İnsan Hakları Eylem Planını açıkladılar. Ama bir baktık ki Eylem Planı dedikleri, 232 yıl önce kaleme alınan, Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden kopyala ve yapıştır hazırlanmış.

DAĞ FARE BİLE DOĞURMADI

Yine geçtiğimiz hafta, şu gördüğünüz Ekonomi Reformları başlıklı, dokümanı Haliç Kongre Merkezi’ne doldurdukları kişilere açıkladılar. Dört ay hazırlık yaptılar bunun için sonunda 90 sayfalık bir doküman ama bu dokümanın yarıdan fazlası fotoğraf. İçindekiler bölümünü, ara başlıkları da ayıkladığımızda, elde birkaç tane daktilo sayfası ancak kalıyor. Peki içeriğine bakınca, içeriğine baktığımızda da bunların çoğu eski plan ve programlardan kopyalanmış, bir sürü “-cektir”, “-caktır” ifadeleri. Yani “dağ fare bile doğuramamış.”

BU DOKÜMAN BÜROKRASİYE HAKARET, MİLLETLE ALAY ETMEK

Çok açık söylüyorum; ciddi bir buhranla boğuşan ülkemizin önüne, böyle bir doküman konması, hem bu ülkenin değerli bürokrasisine hakarettir, hem de milletimizin aklıyla alay etmektir. Ben Türk bürokrasisinin bundan çok daha iyi dokümanlar hazırlayabildiğini biliyorum. Aslında bu belge Erdoğan Şahsım Hükümetinin iflas ilamıdır. Erdoğan 19 yıllık yönetiminde, değişik adlarla 22 ekonomik paket açıkladı. Bu sonuncusu da 23. paket.  19 yıldır hala “-cektir”, “-caktır” ve de bol miktarda komisyonlara, kurullara havale.

ESNAFA PAKETTEN “ŞAKA” ÇIKTI

Bu pakette işçiye verilen hiçbir şey yok. İşsize bir şey yok. Çiftçiye bir şey yok. Emekliye bir şey yok. Esnafa ise paketten çıka çıka, “şaka” çıkmış. Basit usulde vergilendirilen 850 bin esnaf, gelir vergisinden muaf tutulacakmış. Şimdi bu yılın bütçesinde, basit usulle tahsil edilecek gelir vergisi hedefi; 228 milyon 883 bin lira. Bunu 850 bin esnafa pay edelim, esnaf başına yılda 269 lira ediyor. Güne bölersek, günde 74 kuruş yapıyor. Ankara’da ekmek markette 1 lira 75 kuruş. Halk Ekmekte 1 lira 25 kuruş. Yani esnafa müjde diye verdikleri, şu yarım ekmek parası bile değil. Esnafa verdikleri para bu yarım ekmeğe yetmiyor. Millete askıda ekmeği layık görenler, esnafımıza yarım ekmeği bile çok gördüler.

PAKETTE REFORM YOK, ÇARE YOK

Bir de şu var, esnaflarımız Şubat ayında beyannamelerini zaten verdi. Verginin yarısını da ödedi. Şimdi Şubatta ödenen bu vergi esnaflarımıza iade edilmezse, esnafımızın payına bırakın yarım ekmeği çeyrek ekmek bile düşmüyor. Allah aşkına bu milletle alay etmek değilse nedir? Ne yazık ki açıkladıkları pakette, bunun dışında vatandaşı ilgilendiren tek bir somut reform yok, vatandaşın derdine çare yok.

ŞAHSIM HÜKÜMETİ ÜLKEYİ RAYDAN ÇIKARDI

Sorun çözmenin ön koşulu, sorunun varlığını kabul etmektir. Soruna doğru teşhis konmadan, doğru tedavi uygulayamazsınız. Ama Erdoğan Şahsım Hükümetinin gerçeklikle bağı, tamamen kopmuş durumda. Erdoğan, ekonomide reform masalları anlatırken, “Ülkemizi 2023 hedeflerinin rotasında tutmayı başardık” dedi. Şimdi şu grafiğe bakalım, bu yukarıdaki kesikli mavi çizgi, 2023 hedeflerine giden rota. Aşağıdaki kırmızı düz çizgi ise, Erdoğan Şahsım Hükümetinin rotası. 2013’ten sonra Erdoğan rotayı şaşırmış.

FATURA ŞİMDİLİK 892 MİLYAR DOLAR

Koskoca ülkeyi rayından çıkarmış. Ben bunları kendimden söylemiyorum. TÜİK’in, yani devletin resmi rakamlarından alıyorum. Eğer ülkemiz şu kesikli mavi çizgide gözüken 2023 rotasında kalabilseydi, bugün 717 milyar dolar olan milli gelirimiz, 1 trilyon 609 milyar dolar olacaktı. Rotadan çıkmanın bedeli, şimdilik 892 milyar dolar. Yani milletimize Erdoğan’ın rotadan çıkması 892 milyar dolara mal oldu. Şahsım hükümetinin başına tavsiyemiz, şapkayı önüne koysun. Bu grafiğe uzun uzun baksın. “Nerede ben hata yaptım?” diye düşünsün. Bu teşhisi koymadan, yapılacak her iş, söylenecek her söz, abesle iştigaldir.

DÖVİZ BORÇLARINI ARTIRAN SİZSİNİZ

Pakette en temel kamu borç yönetim ilkeleri, yani Hazine’nin uyması gereken temel uluslararası kabul görmüş bir takım ilkeler var. Reform diye milletin önüne koyuyorlar. Bir de bir konu var; borç stoku içinde döviz cinsi borçların payı azaltılacakmış. Yani ilk günah ortadan kaldırılacakmış. Güler misiniz, ağlar mısınız? Toplam borç stoku içinde, döviz cinsi borçların payı, 2017 yılında yüzde 39. Bugün yüzde 56’ya çıkmış. TCMB kasasındaki 128 milyar doları buharlaştıran, kayınpeder, damat el ele vermişler, vatandaşın yastığının altındaki altına, dövize göz dikmişler. Hazine altınla, dövizle borçlanırsa bu paraları alır demişler. Şimdi çıkmışlar “bunu düşüreceğiz” diyorlar. Bunu da millete reform diye yutturmaya kalkıyorlar. Ayıptır, yazıktır, günahtır.

YAPILACAK İŞ BASİT

“Kamu personeline dair iş ve işlemler, tek bir idare tarafından yürütülecekmiş”. Allah rızası için 1960’ta kurulan Devlet Personel Başkanlığını kim kapattı? Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti… Niye kapattı? Çünkü devleti şirket gibi yöneteceğim dedi. Sonra, Cumhurbaşkanlığında “İnsan Kaynakları Ofisi” kurdu holdinglerde olduğu gibi. 60 yıllık koskoca bir kurumu kapattı, bir geleneği yok etti. Bu kurumun uzmanlarını götürdü, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na devretti. Şimdi kalkıp, yeni bir “Devlet Personel Başkanlığı kuracağız” diyorlar. Bunun adına da reform diyorlar. Yapılacak iş son derece basit. Devlet Personel Başkanlığı’nı alacaktınız Cumhurbaşkanlığına bağlayacaktınız. O zaman hasarı minimize ederdiniz.

DEVLETİN HAFIZASI TAAMMÜDEN SIFIRLANDI

Bugün Erdoğan’ın kurduğu “Şahsım Hükümeti” verimli, etkili ve istikrarlı çalışamıyorsa, nedenleri yarattığı bu kurumsal tahribattadır. Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Devlet Personel Başkanlığı, Yüksek Planlama Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Maliye Teftiş ve Hesap Uzmanları Kurulu gibi yılların birikimiyle gelişmiş pek çok kurul, kurum ve kuruluş kapatıldı. Devletin hafızası taammüden sıfırlandı. Tüm bu hatalar, alınan kararların kalitesini ve yönetimde istikrarı olumsuz etkiledi, tahrip etti.

71 CBK YAYINLANDI, 43 TANESİ DÜZELTME KARARNAMESİ

10 Temmuz 2018’den bu yana, Cumhurbaşkanlığı tam 71 adet kararname yayımlamış. Bu kararnamelerin 43’ü daha önceki kararnamelerde Cumhurbaşkanlığının yayınladığı yine önceki kararnamelerde değişiklik yapan kararnameler. Yani bu kadar sık hata yapan, aldığı kararları bu kadar sık değiştiren şahsım hükümeti, nasıl ülkeye istikrar getirecek? Elbette getiremedi.

AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN, LAFA BAKILMAZ

Şimdi daha önce bu ülkede kamuda üst düzey yönetici olabilmek için, memuriyet şartı ve 10 yıllık tecrübe aranıyordu. Geldiler biraz önce söyledim “Devleti şirket gibi yöneteceğiz” dediler. İlk işleri de, üst düzey atamalarda aranan devlet tecrübesini kaldırdılar. Şimdi “Üst düzey atamalarda, mesleki tecrübe şartını” güçlendireceklermiş. Bunun adına da reform diyorlar. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Bu ülkede rüşvet yediği iddiasına muhatap olanları büyükelçi yapanlar, sahte diplomalı pehlivanı, kamu bankasına Yönetim Kurulu üyesi yapanlar, ağızlarını açıp, mesleki tecrübeden nasıl bahsedebiliyorlar anlamıyorum.

SOMUT BİR TAKVİM YOK

Yine dört, beş ayrı yerden maaş alan, Saray sosyetesi mensupları varken, çıkıyorlar “Kamu görevlilerine bir tek yönetim kurulu üyeliği vereceğiz” diyorlar. Gülünç olmayın. Bu pakette bir tane somut hedef var o da bütçede 46 milyar liralık tasarruf yapmak. Buraya kadar somut ama bu 46 milyar liralık tasarruf nereden, nasıl yapılacak, vergi mi artacak, harcama mı kesilecek bununla ilgili hiçbir şey yok.  Yine alınacak önlemlerin somut bir eylem planı ve takvimi de yok.

TASARRUF YAPILACAKSA SARAYLARDAN BAŞLANACAK

Eğer tasarruf yapılacaksa, israf önlenecekse ki söyleniyor, önce bu işe saraylarından ve sosyetelerinden başlamaları gerekiyor. Ben bu dokümanda yüzen, uçan, kaçan, duran sarayların satılacağına dair herhangi bir düzenleme görmüyorum. Debdebenin, şaşalı saray toplantılarının azaltılacağına dair de bir düzenleme görmüyorum. Saray’ın ucu bucağı görünmeyen araç konvoyları kısaltılacak mı, o da yok.

BELEDİYELERİ KAYBETMENİN KISKANÇLIĞI

Ne var? Belediyelerin harcamalarını sınırlamak var. Ne var? Belediyelerin sosyal yardımlarını merkezi denetime almak var. Arkadaşlar çok açık söyleyeyim, bu, bu hükümetin belediyeleri kaybetmesinden sonra başlayan kıskançlığının, çekememezliğinin devamı var. Şunu söyleyeyim, ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider. Saray sözde itibarından tasarruf etmeden, kamuda tasarruf falan gerçekleşmez. Derdi o derdi çekenden dinlemeyen bir yönetim, derde de derman olamaz.

SEN, BEN, BİZİM OĞLAN REFORMU

Ama bakıyoruz burada milletin derdini dinleme, milletle beraber çözüm üretme konusunda herhangi bir adım yok. Pakette reform diye; “Ekonomi Koordinasyon Kurulu” kurulacak diyorlar. Bu kurul zaten var. Biraz adını değiştirmişsiniz şimdi allayıp, pullayıp, yeni bir şey gibi milletin önüne getiriyorsunuz. Bu Kurul’un üyeleri kimler? Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Hazine ve Maliye Bakanı, Sanayi Teknoloji Bakanı, Ticaret Bakanı, Tarım ve Orman Bakanı ve diğer bazı atanmış memur ve Bakanlar. Yani sen, ben, bizim oğlan toplanacaklar, karar alacaklar ondan sonra da bu sürece reform diyecekler. Oysa Anayasamızda, tüm sosyal kesimleri bir masa etrafında toplamak için, Anayasal bir konsey var Ekonomik ve Sosyal Konsey. Anayasamız, “Bu Konseyin kuruluş ve işleyişi, kanunla düzenlenir” diyor. Boş boş laflar koyacaklarına, bu kanunu, TBMM’ye getirecekleri tarihi söyleseler, şu tarihte getireceğim. Ondan sonra da “Ekonomideki kamu özel tüm oyuncularla, düzenli istişare ederek” ekonomiyi yöneteceğim dese işte buna reform derler. Merkez Bankası başta olmak üzere, diğer pek çok özerk kurumun bağımsızlığını bitirdiler,  ondan sonra kalkmışlar TÜİK’i “ilgili kuruluş” yapacağız diyorlar. TÜİK’in Hazine ve Maliye Bakanı ile bağını koparma ve o Saray ile daha güçlü bir bağ kurma projesini kalkmışlar reform diye anlatıyorlar.

BUNLAR YAPILMADIĞI İÇİN PAKET GÜVEN VERMİYOR

Güveni sağlamak için yapılması gereken aslında çok basitti. “Merkez Bankası Başkanının görevden alınmasını kolaylaştıran bütün hükümleri kaldırıyoruz” diyeceklerdi. “Düzenleyici-Denetleyici kurumların özerkliğini güçlendiriyoruz” diyeceklerdi. Bunların hiçbirini yapamadılar, yapamazlar. Bunlar yapılmadığı, yapılamadığı için de kimse açıklanan bu pakete inanmıyor. Bu paket beklenen güveni getirmiyor. Ekonomi yönetimi, çok açık söyleyeyim elindeki son barutu da tüketti. Bugün öğrendik, yabancıların Borsadaki payı tüm zamanların dibine vurmuş. Ülkemizin risk primi hala kritik eşik olan 300’ün üzerinde. Bu konuda da dünyada ilk iki ülkeden biriyiz.

FAİZ LOBİSİ SİPARİŞİ VERDİ

Türk Lirası değer kaybetmeye devam ediyor. Herkes ayın 18’inde gerçekleştirilecek, Para Politikası Kurulu toplantısına gözlerini çevirmiş vaziyette. Faiz lobisi 100 baz puan faiz artışı siparişini çoktan verdi bile. Erdoğan’ın şahsım hükümeti ekonomiyi milletimizi kırk katır ile kırk satır arasına sıkıştırdı. Bir tarafta yüksek faizler, dünyada ilk 10’a giriyoruz. Diğer tarafta da her gün değer kaybeden Türk Lirası var.

REFORM DEDİĞİNİZ ÖYLE DEĞİL, BÖYLE OLUR

Oysa yeni ekonomi yönetimi göreve gelir gelmez, Merkez Bankası kasasından buharlaşan 128 milyar dolar için soruşturma açabilseydi, TL hızla değer kazanmaya başladığında, rezerv biriktirerek bu değer kazanımını tedrici hale getirseydi, yani daha yavaş bir kazanım olsaydı, insan hakları konusunda böyle “Plan değil, eylem” ortaya koysaydı, TÜİK’in veri kalitesini artırmak için kurulan, Danışma Kurullarını kapatmak yerine, kurumsallaştırılsaydı, Ekonomik ve Sosyal Konsey Kanununu TBMM’ye gönderilseydi, yuvarlak “-cek, -caklar” yerine “Kamu ihale Sistemi, Avrupa Birliği standartlarına göre yeniden düzenliyorum” deyip bu kanunu da Meclis’e sevk etseydi elbette bunlara reform denirdi. Yine esnafımızı, çiftçimizi, KOBİ’lerimizi güçlendiren, işsizlerimize iş verecek, güçlü çapalara ve somut bir takvime sahip, ülkemizde hem şarkıyı, hem de dansı değiştiren bir program milletimizin önüne koyabilseydi tabi buna reform paketi denirdi. Bununla da yedi düvele güçlü bir mesaj verilirdi. Güven sağlanabilirdi. Ama maalesef metal yorgunu bu hükümet bu fırsatı da kaçırdı. Ekonominin kontrolü faizcilerin risk iştahına malzeme edildi.

İKİNCİ YÜZYILA ÇAĞRI BEYANNAMEMİZİ OKUYUN

Reform mu istiyorsunuz? Reform paketi burada. Partimizin hazırladığı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi. Zahmet edip bir okusaydınız, ülkede güveni sağlayacak reformlar hakkında fikir sahibi olurdunuz. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kendimize güveniyoruz. İktidara hazırız. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında en önemli çapa; yeni bir Anayasa ile Güçlendirilmiş Yeni Demokratik Parlamenter Sistem olacaktır. “Siyasi Ahlak Yasası” olacaktır. Dünya standartlarında yeni bir “Kamu İhale Kanunu” olacaktır. “Ekonomik ve Sosyal Konsey” olacaktır, “Stratejik Planlama Teşkilatı” olacaktır. “Aile Destekleri Sigortası Kurumu” olacaktır. Seçim barajını kaldıracak, milletvekillerini halkın seçmesini sağlayacak yeni bir “Seçim Yasası” olacaktır. “TBMM’de muhalefet partisinin başkanı olduğu Kesin Hesap Komisyonu’nun kurulması” olacaktır. “Ulusal Vergi Konseyi’nin kurulması” olacaktır. Ve tabi ki “Ortadoğu Barış ve İşbirliği Teşkilatı’nın kurulması” olacaktır. Ülkemizi buhrana sürükleyen, mevcut sistemi değiştirecek temel reformlar bunlardır.

AŞILAMADA BU HIZLA GİDERSEK 2022’Yİ DE KAYBEDERİZ

Erdoğan Şahsım Hükümetinin kontrolünü kaybettiği bir başka alan. Covid-19 Salgını. Hem salgın yönetiminde, hem de aşılamada ciddi zafiyetler var. Günlük vaka sayıları 15 bini aşmış durumda. Bunun üzerine test sayıları hemen azaltılmaya başlandı. Vaka test oranı yüzde 10’nun üzerinde ama. Günde 200 bin test yapılsa günlük vaka sayısı 20 bini aşacak. Aşılamada işler çok parlak değil. Ortada aşı yok. Türkiye, birinci ve ikinci dozlar da dâhil, günde ortalama 182 bin aşı yapabiliyor. Oysa toplumsal bağışıklık kazanmamız için, en az 50 milyon yurttaşımıza aşı yapmamız lazım. Yani 100 milyon doz aşı. Aşılamada bu hızla gidersek, 549 günde bu işi bitireceğiz. Yani 1,5 yıl. O zaman sadece 2021’i kaybetmiyoruz, 2022’yi de kaybediyoruz. Bir de üstüne üstlük nüfusun büyük çoğunluğunu aşılayamadan, aşılanmış grupları tekrar aşılamamız gerekirse, durumun vahameti daha da artacak. Türkiye, 100 milyon doz aşıyı hemen bulup, günlük aşı yapma sayılarını da 500-600 binlere çıkarmak zorunda.

HAVAYA BAKIP ISLIK ÇALIYORLAR

Bunları yapamıyorlar; bakıyorlar acaba şu aşıdaki beceriksizliğimizi Cumhuriyet Halk Partisine yükleyebilir miyiz? Salgındaki beceriksizliğimizin sorumluluğunu milletimize yıkabilir miyiz? Beceremediği işlerin sorumluluğunu üstlenmeyen bir hükümetle karşı karşıyayız. Milletimiz soruyor, “Bu işlerin sorumlusu kim? Bu ülkede hükümet yok mu, nerede bu hükümet?” diyor. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti ise havaya bakıp ıslık çalıyor.

KİMSE ATATÜRK’Ü BU MİLLETİN GÖNLÜNDEN SİLEMEZ

Danıştay aldığı iki ayrı kararla, hem okullarda okutulan Andımızı, hem de Devlet Madalyalarından Atatürk Kabartmasını kaldırdı. Andımızın ve Devlet Madalyalarındaki Atatürk Kabartmasının kaldırılmasını kim istedi, bu davayı kim açtı? Erdoğan Şahsım Hükümeti. Hükümetin sıkıntısının sebebini biliyoruz. Ama buradan tekrar söyleyelim, Atatürk demek, Türkiye demektir. Atatürk demek, bağımsızlık demektir. Atatürk demek emperyalizme kafa tutmak demektir. Atatürk demek milli şeref, haysiyet ve onur demektir. Atatürk resimlerini madalyalardan çıkartmaya kalkmak beyhude çabadır. Kimse Atatürk’ü bu milletin yüreğinden de, zihninden de söküp atamaz. Şahsım hükümetinin bunu anlaması lazım ve milletin sinir uçlarıyla daha fazla oynamaması gerekir.

BUNLAR OLURKEN, BAHÇELİ BÜLBÜL SUYU MU İÇTİ?

Sizlere bir geçmişi hatırlatayım. Şimdi bu nasıl iş anlamakta zorluk çekiyorum… Sayın Bahçeli, iktidar ortağınız daha önce verilmiş olan andımızın okutulması gerektiğini söyleyen kararını iptal ettirmek için Danıştay’a yeniden başvuruyor. Milli Eğitim Bakanlığı Danıştay’a bir dilekçe veriyor. Ve bu dilekçede andımızla ilgili olarak; “21. Yüzyılın Türkiye’sinde, 30’lu yılların ritüellerini benimsemek, çağ dışı bir yaklaşımdır” diyor. Siz buna nasıl izin verdiniz? Aynı Milli Eğitim Bakanlığı, “Gerek faşizm, gerekse komünizm öğrenci andı benzeri uygulamaları, sıkça kullanmıştır” diye ahkam keserken siz neredeydiniz? Siz, Cumhur İttifakı’ndaki ortağınız bu itiraz dilekçesini verirken ne yapıyordunuz? İttifakınızın resmi görüşü olan bu belgeye, bu itiraz dilekçesine neden itiraz etmediniz? Bülbül suyu mu içmiştiniz?

ORTAĞINI DEĞİL, DANIŞTAY’I ELEŞTİRİYOR

Şimdi karar çıkmış, yine ortağınızı eleştiremiyorsunuz Danıştay’ı eleştiriyorsunuz. Yani Cumhur İttifakı’ndan ortaklığı kapınca, Saray’a bekçi olunca, sizin için; Türküm demek, ayıp mı oldu? Doğruyum demek, yanlış mı oldu? Çalışkanım demek, çarpıklık mı oldu? Ne oldu? Yoksa, “Kırmızı çizgileriniz” artık pembeleşti mi?

ANDIMIZ OKULLARA GERİ DÖNECEK

Şunu herkes bilsin; Andımız herhangi bir etnik kökeni dışlamaz, kimseyi ayrıştırmaz. Andımız ülke bütünlüğü içinde, vatan sevgisini, cumhuriyet ideallerini barındırır. Saygı ve sevgi kavramlarını içselleştirir. “Çağdaş medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma” hedefini simgeler. Cumhur İttifakı ne yaparsa yapsın. Andımızın her kelimesi ve Atatürk sevgisi, bu milletin yüreğinden de, ruhundan da silinmeyecektir. Andımız okullarımıza, Atatürk Kabartması ise madalyalarımıza geri dönecektir. Milletimiz kimin ne olduğunu ve ne yaptığını görüyor. Notlarını da veriyor. Bu sorumsuzlara hak ettiği cevabı sandıkta verecek. Bunların hepsini evlerine gönderecek.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.

Soru- Cumhurbaşkanı dün Tıp Bayramı mesajında temizlik, maske ve mesafe dedi. Bugün yine AK Parti Gençlik Kongresinde ise salonlar kalabalık görüntülerle ekranlara yansıdı. Siz bu tezatlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Şimdi ülkeyi yönetenler koltuklarını koruma endişesine düşünce fikirleriyle zikirleri farklılaşıyor, vatandaşların canını korumayı unutuveriyorlar. Tamam vatandaşa maske diyorsunuz, mesafe diyorsunuz ama kendi kongrelerinizi lebalep dolduruyorsunuz taşımayla. Siz samimi olmayınca vatandaş sizin söylediklerinize güvenmiyor o yüzden de pandemiyle mücadelede başarılı olamıyoruz. Yani artık deve güreşi yapma noktasına kadar götürdükleri gençlik kolu kongrelerinde çıkıyorlar bir de millete akıl veriyorlar.

AK Parti bu memlekette kuraldan, kaideden, kanundan üstün müdür? Millete kalabalık oldu diye cezaları keseceksin, ondan sonra kendi kongrelerini dolduracaksın. Peki bu kongreler hakkında emniyet, kolluk kuvvetleri ne yapıyor? Kural herkese uygulanmıyorsa kural değildir. Herkes kanunun önünde eşit olmalıdır.

Soru- Sağlık Bakanı Fahrettin Koca daha önce cenazeye katıldığı için özür dilemişti. Buna karşın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun annesinin cenazesinde camide görüntü vermedi ama defin alanında görüntüsü daha sonra ortaya çıktı. Siz bu görüntüleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Önce izin verirseniz Sayın İçişleri Bakanının değerli annesine Allah’tan rahmet, Sayın Bakana ve acılı yakınlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. Ama bu salgın günlerinde getirilen kısıtlamalar eğer protokol tarafından deliniyorsa, bunun içinde Sağlık Bakanı da yer alıyorsa bunu kabul etmek mümkün değildir. Hata bir kere yapılırsa tamam hatadır. Ama özür dilendikten sonra bir daha tekrarlanırsa bu artık hata olmaktan çıkar tercih haline gelir. Yani bu tek başına bir sağlık meselesi olmaktan çıkmıştır ucube rejimin bir sonucudur.

Soru- Seçim Kanunu değişikliğiyle ilgili AK Parti daraltılmış bölge istiyor. MHP’nin ise daraltılmış bölgeye karşı olduğu yönünde haberler çıkıyor. CHP’nin bu konudaki tavrı ne olur, dar bölge mi, daraltılmış bölge mi, yoksa mevcut sistem mi?

Faik ÖZTRAK- Şimdi Genel Başkanımız söyledi, ben burada bir defa daha tekrarlayım. 19 yıllık bir iktidar 19 yıl sonra seçim yasalarını değiştirmeye kalkıyorsa artık gidici demektir. Gidici olduğunun farkındadır. Aşağıdan, yukarıdan biraz önce söyledim yolun sorunu görünmüş demektir. Şunu ifade edeyim, milletin önüne sandık gelsin de biran evvel nasıl gelirse gelsin.

Soru- İstanbul milletvekili Cihangir İslam’ın CHP’ye katılmasıyla ilgili bir takım eleştiriler ifade edilmişti. MYK toplantısında bu konu ele alındı mı?

Faik ÖZTRAK- Hayır ele alınmadı.

Soru- Özelleştirme İdaresi Başkanvekilinin idareye bağlı üç şirketten birisinin Yönetim Kurulu Başkanı, ikisinin Yönetim Kurulu Üyesi olmasını siz nasıl yorumluyorsunuz?

Faik ÖZTRAK- Yani ucube rejimin ucube uygulamalarından bir tanesi. Özelleştirme İdaresi Başkanvekilisin, sana bağlı bir sürü altında şirket var o şirketlerin iyi yönetilmesini denetlemekle sorumlusun ama sen o şirketlerin yönetimine giriyorsun. Ondan sonrada bir Yönetim Kurulu Üyeliği vereceğiz, şu olacak, bu olacak. Buradan açıkça ifade ediyorum, bir kere daha söylüyorum, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.

Teşekkür ederim.

 
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.