SEZAİ KURT
Köşe Yazarı
SEZAİ KURT
 

Mehmet Akif Ersoy

             İstiklal Marşı’mızın şairi, büyük vatanperver, büyük insan Mehmet Akif ölümünün 50.yıl dönümünde okulumuzda ve bütün yurtta anılıyor. Onun için ilk defa devlet bir şair için anma törenleri yapıyor. Bayrağımız ve onun hürriyetini ebedileştiren istiklal Marşımız Milletimizin ruhunu, tarihini , ideallerini aksettiren ölmez değerlerdir. Bayrağımızın rengi ve hilali sanatkarlarımıza zarif hayaller ilham etmiştir. Arif Nihat da  bu zarafeti şu mısralarla dile getirir:                         ‘Kopardılar ay’ı gökten                          Bir ipek dala astılar…                          Yurt dediler gölgesine                          Ayaklarını bastılar…’           İstiklal Marşında da Akif’in dert ortağı, gönül arkadaşı bayraktır.İstiklal Marşımızı milletimizin kahramanlık destanıdır.Onu dikkatle okuyan ve gönülden söyleyen nesiller, milli şuurlarını kazanır. Ve kim olduklarının farkına varırlar. İstiklal Marşını anlayabilmek için O’nun şairini (Mehmet Akif i )iyi bilmek, O’nun bütün yönleriyle şahsında topladığı ve Türk Milletinin bütünüyle benimsediği ‘ milli mücadele ruhunu yakından tanımak , o ruhu hakkıyla hissetmek gereklidir.            Akif , İstanbul da doğmuş iyi bir aile terbiyesi ve bir dini terbiye görerek yetişmiştir.bu arada Müslüman Türk ahlak ve faziletlerine hayran bir gönülle büyümüştür.            Edebiyatla alakası Fatih Merkez Rüştiyesinde başlar. Hafız Divanı Gülistan Mesnevi okur. Babası için ‘…benim hem babam hem hocamdır.Ne biliyorsam kendisinden öğrendim.’diyen Akif bu yıllar için söyle söylüyor:           ‘Rüştiye tahsiline devam ederken babamdan Arapça okuyordum, seviyem mektep programından çok yüksekti…Dört lisanda (Türkçe Arapça Farsça Fransızca ) birinci idim ve şiiri çok severdim.’ Akif fikri ve edebi çalışmalarında bu dillerden faydalanıyordu.           Mehmet Akif , koskoca bir imparatorluğun gün batımını görmüş, o koca yurttan bir vatan parçası kurtarabilmek için milletçe girişilen mücadeleyi bütün heyecanıyla yaşamış ve içinde yaşadığı cemiyetin bütün meselelerine makes olmuş yaralı bir yürektir.          Akif in Osmanlı göçerken duyduğu azap , bizim nesillerimize ‘Büyük Devlet Özlemi’ olarak yansımış gibidir. Akif’in büyük bir öfke ve acı tufanı içinde anlattığı ‘mülk-i İslam’ın viraneliği’ karşısında yalnız Müslüman Türkleri değil , bütün İslam milletlerini uyandırmak hevesinde idi.                  Birinci Dünya Savaşında Türk orduları , müttefikleri mağlubiyetine kurban gitmiş fakat yenilmemişti. O kadar ki , Çanakkale Savaşı gibi , tarihimizin göğsünü kabartan,muazzam bir zafere yine Türk imanı kazanmıştır. Bu zafer karşısında Akif in Çanakkale şehitlerine yakışacak abidevi şiiri söylediğini görüyoruz.                         Vurulup tertemiz alnından uyanmış yatıyor.                         Bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor!             Milli kudretin bu parlak zaferine rağmen, savaştan sonra milletimize gösterilen uçurum karşısında Akif , biran ümitsizlik geçirdi. (arkasından hayatının en ümitli ve mukaddes savaşına koştu; İslam halifesinin ve İstanbul Şeyhülislam’ının ‘isyan’ diye ilan ettiği İstiklal Mücadelesine atıldı .). Çünkü  savaş ardında büyük acılar ve yıkıntılar bırakarak sona ermiş ve Yahya kemal in değişiyle insanoğluna bir şeyn olan mütarekeyi imzalamak zorunda kalmışızdır.fakat hiçbir vatansever Türk ün bu zilleti kabullenmesi düşünülemezdi. Mehmet Akif Sebülürreşad mecmuasında Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklalini korumuş bir millet olarak yaşadığını ve esareti asla tahammül etmeyeceğini haykırıyor, ‘Manda’cılığı şiddetle eleştiriyordu.                         ‘Cihan alt üst olurken seyre baktın,böyle durgunda                           Bugün bir serserisin derbedersin kendi yurdunda’ mısraları için türkün asla istiklalsiz yaşayamayacağını , ümitsizliğin yeisin ve bedbinliğin en büyük korkaklık olduğunu haykırıyordu             Akif , hükümetin ve işgal kuvvetlerinin baskısına rağmen yazdığı yazılarla, şiirlerle Anadolu’daki mücadeleyi destekliyordu. Ne var ki Anadolu da durum o sırada pek iyi gitmiyordu.Yiyecek içecek kıtlığı başlamış bu yetmiyormuş gibi başkaldıran ve fırkacılık mücadelesi artmıştı. İşte ona göre:                         ‘Girmeden tefrika bir millete düşman giremez                          Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.’ diye yazdığı bütün şiirlerle Türk milletine ve bütün Müslümanları birleşmeye çağırıyordu.             İslam halifesinin ve İstanbul Şeyhülislam’ının ‘isyan’ diye ilan ettiği istiklal mücadelesine atılıp İstanbul’dan Ankara’ya hemen hemen yürüyerek gitti önüne gelen her yerde halkı milli kuvvetlerle birleşmeye yöneltti , vaazlar verdi, nutuklar söyledi .İşte bir vaazında :             ‘Milletler topla tüfekle , zırhlı ile , ordularla , tayyarelerle yıkılamaz. Aileler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek herkes kendi başının derdine , kendi havasına ,kendi menfaatine , kendi menfaatinin temin kaygısına düştüğü zaman yıkılır.’ Yine söyle devam ediyordu:             ‘Ey cemaat-i Müslim’in ! düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne filan vilayet, ne filan sancaktır; doğrudan doğruya  başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, devletimizdir.’,             Mehmet Akif kısa bir süre sonra yazacağı istiklal marşı gerçekte bütün Anadolu’da bütün cephelerde büyük heyecanla okunan bu vaazlarının bir bölümüdür.             Akif daha balkan harbi sırasında , milleti ve askeri teşci için , başlığının üstünde Sebilürreşad Ceride-i İslamiyesi’nin kahraman askerlerimize armağan gazeli:                         ‘Cenge’ değip çek ki vatan kurtula                         Böyle müessermi gaza her kula                         Haydi levend  asker uğurlar ola. diye başlayan bir ‘Cenk Şarkısını’ ve eserinin kendisiyle bestesi Milli Mücadele yıllarında Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaset ince  kabul olunup orduya tamim edilen:                         Yılmaz, ölümden, yaratan, askerim ;                         Orduma ‘gazi’ dedi peygamberim                         Bir dileğim var ölürüm isterim :                         Yurduma tek düşman ayak basmasın                         Amin ! desin hep birden yiğitler                         ‘Allah-ü Ekber !’ Gökten şehitler                         Amin! Amin! Allah-ü Ekber ! diye başlayıp devam eden ordunun duası şiirini o yazmıştır.                İSTİKLAL MARŞI VE AKİF             ‘Ankara … Yarabbi  ne heyecanlı , heyecanlı günler geçirmiştik. Hele Bursa’nın düştüğü gün… Ya Sakarya günleri… Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik. Asla yeise düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik? Ne topumuz vardı , ne tüfeğimiz , fakat imanımız büyüktü’             ‘İstiklal Marşını nasıl yazdınız?             Yavaşça yatağından doğruluyor,yastıklara yaslanıyor,sesi birden canlanıyor:             ‘Doğacaktır vadettiği günler hakkın… bu ümitle , imanla yazılabilir! O zamanı düşünün … İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben başka türlü düşünüp başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa , bütün duygularım yazılarımdadır.şu var ki İstiklal marşının şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur ancak tarihi değeri vardır.’             Gözleri yemyeşil şişli sırtlarının , dilinde biz dua gibi aynı nağme titriyor: ‘Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın AKİF VE SAHAFAT         Safahat , memleket davaları üzerine eğilenleri cemiyetimizde görülen gerilikleri , kusurları bir ayna gibi yansıtan halkımızın ve felaketlerden kurtulması için yol gösteren şahane bir manzum ezerdir. Akif’in bugün dahi halletmeye çalıştığımız  ve çalışamadığımız memleket davaları, problemlerimiz bu kitapta dile getirilmiştir.          Akif yalnız yaşadığı devri değil, yarının problemlerine de ışık tutabileceği için büyüklüğünü ve önemini daima muhafaza edecektir.         Mehmet Akif de  imanla, milliyetçilik adeta kucaklaşmıştır. O “Kuran’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söylemeliyiz İslam’ı” diyecek kadar müstesna ve ileri görüşlü bir şairdi.         Ahlakı ve karakteri itibariyle bugünkü Türk Gençliğine ideal bir örnek olarak gösterilecek insandı. İnandığı davaları , sonuna kadar savunurdu. hiç kimseye dalkavukluk yapmadı.                     “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,                       İnan ki , her ne demişsem görüp de söylemişimdir.           Ve Akif’e  bütün liyakatleri bahşeden ilahi mazhariyet onun yüksek karakteri ve faaliyeti olduğunda şüphe yoktur O, Asım’da şöyle haykırır:                        Zulmü alkışlamam, zalimi asla sevmem,                        Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.                        Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım…                MEHMET AKİF ESOY (1873-1936)             Türk şiirinde milli –dini-ahlaki yeni bir çığır açmış olan İSTİKLAL MARŞI’MIZIN büyük şairi Mehmet Akif 1873 de İstanbul da doğdu.Babası Fatih müderrislerinden (profesörlerinden) Tahir Efendi annesi de Buharalı bir şeyhin torunlarından olan Emine Şerife Hanımdır.             Çocukluğu İstanbul fatih te geçti . Dört yaşında girdiği Emir Buhari Mahalle Mektebinde iki yıl okuduktan sonra Maarif Nezareti’ne bağlı bir okula üç sene davam etti. Edebiyata alakası Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başlar. Hafız divanı , Gülistan ve Mesnevi okur. Babası için ‘…benim hem babam hem hocamdır.ne biliyorsan kendisinden öğrendim.’ Diyen Akif bu yıllar için söyle söylüyor:             ‘Rüştiye tahsiline devam ederken babamdan Arapça okuyordum.Seviyem mektep programından çok yüksekti… Dört lisanda (Türkçe Arapça Farsça Fransızca ) birinciydim ve şiiri çok severdim… Rüştiye’yi (ortaokul) bitirince pederim meslek tercihimi bana bıraktı . bende o zaman parlak bir mektep olan mülkiyeyi tercih ettim…’sonra birkaç arkadaşıyla ‘ bu mektep yenidir çıkanlara memuriyet verilecektir.’ Diye baytar mektebine giriyorlar.1894 te okulu birincilikle bitiriyorlar.                         -Boğamaz ki ,                         Hiç olmasa yanımdan kovarım                         Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam                         Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.                         Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale,                         Bana hiç bana tasmalık etmiş değil altın lale                         Yumuşak başlıysam kim demiş uysal koyunum                         Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum                         Kanayan bir yara gördün mü kanar ta ciğerim,                         ‘Atam aldırmada geç git’ diyemem aldırırım                         Çiğnerim , çiğnenirim,hakkı tutar kaldırırım                         Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…                         İrtica’ın şu sizin lehçede bu mu?                              Akif , görüp de duymaktan yanadır. Manzum hikayelerinin kahramanları onun çevresinin insanlarıdır. ‘Bakacak kimseciğim yok diyen Seyfi Babalar , analar, rengi soluk yetimler meyhanede kocasını arayan kadınlar , hasta öğrenciler, basık evler, insanları çürüten kahvehane ve meyhaneler onun için üzüntü kaynağıdır.                         ‘Mahalle kahvesi’ hala niçin kazanmamalı?                         Kapansın elverir bu perde pek kanlı !                         Hayır bu yerde bu şarkının bakılmayan yarası                         Bu , çehresindeki levsiyle yurdun yüzkarası;                         Akif,bütün zamanların Türk çocuklarına şu güzel mısralarla seslenmektedir:                         Sahipsiz olan memleketin batması haktır.                          Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.             Dileğimiz bütün gençlerin elinden düşürmeyeceği bir kitap olsun ‘SAFAHAT’.              Mehmet Akif kurtuluş savaşından sonra Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitti. Kahire Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi bir müddet vatanından uzakta kaldı.Fakat bu gurbet yıllarında bir an bile mesut olmadı ‘vatanımda öleceğim!’diyerek tekrar yurduna döndü.27 aralık 1936 da İstanbul da öldü . Türk gençliği istiklal marşı şairini vatan bayrağına sararak eller üstünde Edirnekapı Şehitliğine götürdü. Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal Olsun artık dökülen kanlarımızın hepsi helal Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal.                                                                           
Ekleme Tarihi: 25 Şubat 2021 - Perşembe

Mehmet Akif Ersoy

 

           İstiklal Marşı’mızın şairi, büyük vatanperver, büyük insan Mehmet Akif ölümünün 50.yıl dönümünde okulumuzda ve bütün yurtta anılıyor. Onun için ilk defa devlet bir şair için anma törenleri yapıyor.

Bayrağımız ve onun hürriyetini ebedileştiren istiklal Marşımız Milletimizin ruhunu, tarihini , ideallerini aksettiren ölmez değerlerdir.

Bayrağımızın rengi ve hilali sanatkarlarımıza zarif hayaller ilham etmiştir. Arif Nihat da  bu zarafeti şu mısralarla dile getirir:

                        ‘Kopardılar ay’ı gökten

                         Bir ipek dala astılar…

                         Yurt dediler gölgesine

                         Ayaklarını bastılar…’

          İstiklal Marşında da Akif’in dert ortağı, gönül arkadaşı bayraktır.İstiklal Marşımızı milletimizin kahramanlık destanıdır.Onu dikkatle okuyan ve gönülden söyleyen nesiller, milli şuurlarını kazanır. Ve kim olduklarının farkına varırlar. İstiklal Marşını anlayabilmek için O’nun şairini (Mehmet Akif i )iyi bilmek, O’nun bütün yönleriyle şahsında topladığı ve Türk Milletinin bütünüyle benimsediği ‘ milli mücadele ruhunu yakından tanımak , o ruhu hakkıyla hissetmek gereklidir.

           Akif , İstanbul da doğmuş iyi bir aile terbiyesi ve bir dini terbiye görerek yetişmiştir.bu arada Müslüman Türk ahlak ve faziletlerine hayran bir gönülle büyümüştür.

           Edebiyatla alakası Fatih Merkez Rüştiyesinde başlar. Hafız Divanı Gülistan Mesnevi okur. Babası için ‘…benim hem babam hem hocamdır.Ne biliyorsam kendisinden öğrendim.’diyen Akif bu yıllar için söyle söylüyor:

          ‘Rüştiye tahsiline devam ederken babamdan Arapça okuyordum, seviyem mektep programından çok yüksekti…Dört lisanda (Türkçe Arapça Farsça Fransızca ) birinci idim ve şiiri çok severdim.’ Akif fikri ve edebi çalışmalarında bu dillerden faydalanıyordu.

          Mehmet Akif , koskoca bir imparatorluğun gün batımını görmüş, o koca yurttan bir vatan parçası kurtarabilmek için milletçe girişilen mücadeleyi bütün heyecanıyla yaşamış ve içinde yaşadığı cemiyetin bütün meselelerine makes olmuş yaralı bir yürektir.

         Akif in Osmanlı göçerken duyduğu azap , bizim nesillerimize ‘Büyük Devlet Özlemi’ olarak yansımış gibidir. Akif’in büyük bir öfke ve acı tufanı içinde anlattığı ‘mülk-i İslam’ın viraneliği’ karşısında yalnız Müslüman Türkleri değil , bütün İslam milletlerini uyandırmak hevesinde idi.        

         Birinci Dünya Savaşında Türk orduları , müttefikleri mağlubiyetine kurban gitmiş fakat yenilmemişti. O kadar ki , Çanakkale Savaşı gibi , tarihimizin göğsünü kabartan,muazzam bir zafere yine Türk imanı kazanmıştır. Bu zafer karşısında Akif in Çanakkale şehitlerine yakışacak abidevi şiiri söylediğini görüyoruz.

                        Vurulup tertemiz alnından uyanmış yatıyor.

                        Bir hilal uğruna ya rab, ne güneşler batıyor!

            Milli kudretin bu parlak zaferine rağmen, savaştan sonra milletimize gösterilen uçurum karşısında Akif , biran ümitsizlik geçirdi. (arkasından hayatının en ümitli ve mukaddes savaşına koştu; İslam halifesinin ve İstanbul Şeyhülislam’ının ‘isyan’ diye ilan ettiği İstiklal Mücadelesine atıldı .). Çünkü  savaş ardında büyük acılar ve yıkıntılar bırakarak sona ermiş ve Yahya kemal in değişiyle insanoğluna bir şeyn olan mütarekeyi imzalamak zorunda kalmışızdır.fakat hiçbir vatansever Türk ün bu zilleti kabullenmesi düşünülemezdi. Mehmet Akif Sebülürreşad mecmuasında Türklerin yirmi beş asırdan beri istiklalini korumuş bir millet olarak yaşadığını ve esareti asla tahammül etmeyeceğini haykırıyor, ‘Manda’cılığı şiddetle eleştiriyordu.

                        ‘Cihan alt üst olurken seyre baktın,böyle durgunda

                          Bugün bir serserisin derbedersin kendi yurdunda’

mısraları için türkün asla istiklalsiz yaşayamayacağını , ümitsizliğin yeisin ve bedbinliğin en büyük korkaklık olduğunu haykırıyordu

            Akif , hükümetin ve işgal kuvvetlerinin baskısına rağmen yazdığı yazılarla, şiirlerle Anadolu’daki mücadeleyi destekliyordu. Ne var ki Anadolu da durum o sırada pek iyi gitmiyordu.Yiyecek içecek kıtlığı başlamış bu yetmiyormuş gibi başkaldıran ve fırkacılık mücadelesi artmıştı. İşte ona göre:

                        ‘Girmeden tefrika bir millete düşman giremez

                         Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.’

diye yazdığı bütün şiirlerle Türk milletine ve bütün Müslümanları birleşmeye çağırıyordu.

            İslam halifesinin ve İstanbul Şeyhülislam’ının ‘isyan’ diye ilan ettiği istiklal mücadelesine atılıp İstanbul’dan Ankara’ya hemen hemen yürüyerek gitti önüne gelen her yerde halkı milli kuvvetlerle birleşmeye yöneltti , vaazlar verdi, nutuklar söyledi .İşte bir vaazında :

            ‘Milletler topla tüfekle , zırhlı ile , ordularla , tayyarelerle yıkılamaz. Aileler ancak aralarındaki rabıtalar çözülerek herkes kendi başının derdine , kendi havasına ,kendi menfaatine , kendi menfaatinin temin kaygısına düştüğü zaman yıkılır.’

Yine söyle devam ediyordu:

            ‘Ey cemaat-i Müslim’in ! düşmanlarımızın bugün bizden istedikleri ne filan vilayet, ne filan sancaktır; doğrudan doğruya  başımızdır, boynumuzdur, hayatımızdır, devletimizdir.’,

            Mehmet Akif kısa bir süre sonra yazacağı istiklal marşı gerçekte bütün Anadolu’da bütün cephelerde büyük heyecanla okunan bu vaazlarının bir bölümüdür.

            Akif daha balkan harbi sırasında , milleti ve askeri teşci için , başlığının üstünde Sebilürreşad Ceride-i İslamiyesi’nin kahraman askerlerimize armağan gazeli:

                        ‘Cenge’ değip çek ki vatan kurtula

                        Böyle müessermi gaza her kula

                        Haydi levend  asker uğurlar ola.

diye başlayan bir ‘Cenk Şarkısını’ ve eserinin kendisiyle bestesi Milli Mücadele yıllarında Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaset ince  kabul olunup orduya tamim edilen:

                        Yılmaz, ölümden, yaratan, askerim ;

                        Orduma ‘gazi’ dedi peygamberim

                        Bir dileğim var ölürüm isterim :

                        Yurduma tek düşman ayak basmasın

                        Amin ! desin hep birden yiğitler

                        ‘Allah-ü Ekber !’ Gökten şehitler

                        Amin! Amin! Allah-ü Ekber !

diye başlayıp devam eden ordunun duası şiirini o yazmıştır.

               İSTİKLAL MARŞI VE AKİF

            ‘Ankara … Yarabbi  ne heyecanlı , heyecanlı günler geçirmiştik. Hele Bursa’nın düştüğü gün… Ya Sakarya günleri… Fakat bir gün bile ümidimizi kaybetmedik. Asla yeise düşmedik. Zaten başka türlü çalışabilir miydik? Ne topumuz vardı , ne tüfeğimiz , fakat imanımız büyüktü’

            ‘İstiklal Marşını nasıl yazdınız?

            Yavaşça yatağından doğruluyor,yastıklara yaslanıyor,sesi birden canlanıyor:

            ‘Doğacaktır vadettiği günler hakkın… bu ümitle , imanla yazılabilir! O zamanı düşünün … İmanım olmasaydı yazabilir miydim? Zaten ben başka türlü düşünüp başka türlü yazanlardan değilim. Bu elimden gelmez. İçimde ne varsa , bütün duygularım yazılarımdadır.şu var ki İstiklal marşının şiir olmak üzere bir kıymeti yoktur ancak tarihi değeri vardır.’

           

Gözleri yemyeşil şişli sırtlarının , dilinde biz dua gibi aynı nağme titriyor:

‘Kim bilir belki yarın belki yarından da yakın

AKİF VE SAHAFAT

        Safahat , memleket davaları üzerine eğilenleri cemiyetimizde görülen gerilikleri , kusurları bir ayna gibi yansıtan halkımızın ve felaketlerden kurtulması için yol gösteren şahane bir manzum ezerdir. Akif’in bugün dahi halletmeye çalıştığımız  ve çalışamadığımız memleket davaları, problemlerimiz bu kitapta dile getirilmiştir.

         Akif yalnız yaşadığı devri değil, yarının problemlerine de ışık tutabileceği için büyüklüğünü ve önemini daima muhafaza edecektir.

        Mehmet Akif de  imanla, milliyetçilik adeta kucaklaşmıştır. O “Kuran’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söylemeliyiz İslam’ı” diyecek kadar müstesna ve ileri görüşlü bir şairdi.

        Ahlakı ve karakteri itibariyle bugünkü Türk Gençliğine ideal bir örnek olarak gösterilecek insandı. İnandığı davaları , sonuna kadar savunurdu. hiç kimseye dalkavukluk yapmadı.

                    “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,

                      İnan ki , her ne demişsem görüp de söylemişimdir.

          Ve Akif’e  bütün liyakatleri bahşeden ilahi mazhariyet onun yüksek karakteri ve faaliyeti olduğunda şüphe yoktur O, Asım’da şöyle haykırır:

                       Zulmü alkışlamam, zalimi asla sevmem,

                       Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

                       Biri ecdadıma saldırdı mı hatta boğarım…

               MEHMET AKİF ESOY (1873-1936)

            Türk şiirinde milli –dini-ahlaki yeni bir çığır açmış olan İSTİKLAL MARŞI’MIZIN büyük şairi Mehmet Akif 1873 de İstanbul da doğdu.Babası Fatih müderrislerinden (profesörlerinden) Tahir Efendi annesi de Buharalı bir şeyhin torunlarından olan Emine Şerife

Hanımdır.

            Çocukluğu İstanbul fatih te geçti . Dört yaşında girdiği Emir Buhari Mahalle Mektebinde iki yıl okuduktan sonra Maarif Nezareti’ne bağlı bir okula üç sene davam etti. Edebiyata alakası Fatih Merkez Rüştiyesi’nde başlar. Hafız divanı , Gülistan ve Mesnevi okur. Babası için ‘…benim hem babam hem hocamdır.ne biliyorsan kendisinden öğrendim.’ Diyen Akif bu yıllar için söyle söylüyor:

            ‘Rüştiye tahsiline devam ederken babamdan Arapça okuyordum.Seviyem mektep programından çok yüksekti… Dört lisanda (Türkçe Arapça Farsça Fransızca ) birinciydim ve şiiri çok severdim… Rüştiye’yi (ortaokul) bitirince pederim meslek tercihimi bana bıraktı . bende o zaman parlak bir mektep olan mülkiyeyi tercih ettim…’sonra birkaç arkadaşıyla ‘ bu mektep yenidir çıkanlara memuriyet verilecektir.’ Diye baytar mektebine giriyorlar.1894 te okulu birincilikle bitiriyorlar.

                        -Boğamaz ki ,

                        Hiç olmasa yanımdan kovarım

                        Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam

                        Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.

                        Doğduğumdan beridir aşıkım istiklale,

                        Bana hiç bana tasmalık etmiş değil altın lale

                        Yumuşak başlıysam kim demiş uysal koyunum

                        Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum

                        Kanayan bir yara gördün mü kanar ta ciğerim,

                        ‘Atam aldırmada geç git’ diyemem aldırırım

                        Çiğnerim , çiğnenirim,hakkı tutar kaldırırım

                        Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…

                        İrtica’ın şu sizin lehçede bu mu?    

           

             Akif , görüp de duymaktan yanadır. Manzum hikayelerinin kahramanları onun çevresinin insanlarıdır. ‘Bakacak kimseciğim yok diyen Seyfi Babalar , analar, rengi soluk yetimler meyhanede kocasını arayan kadınlar , hasta öğrenciler, basık evler, insanları çürüten kahvehane ve meyhaneler onun için üzüntü kaynağıdır.

                        ‘Mahalle kahvesi’ hala niçin kazanmamalı?

                        Kapansın elverir bu perde pek kanlı !

                        Hayır bu yerde bu şarkının bakılmayan yarası

                        Bu , çehresindeki levsiyle yurdun yüzkarası;

           

            Akif,bütün zamanların Türk çocuklarına şu güzel mısralarla seslenmektedir:

                        Sahipsiz olan memleketin batması haktır.

                         Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.

            Dileğimiz bütün gençlerin elinden düşürmeyeceği bir kitap olsun ‘SAFAHAT’.

 

           Mehmet Akif kurtuluş savaşından sonra Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a gitti. Kahire Üniversitesinde Türkçe dersleri verdi bir müddet vatanından uzakta kaldı.Fakat bu gurbet yıllarında bir an bile mesut olmadı ‘vatanımda öleceğim!’diyerek tekrar yurduna döndü.27 aralık 1936 da İstanbul da öldü . Türk gençliği istiklal marşı şairini vatan bayrağına sararak eller üstünde Edirnekapı Şehitliğine götürdü.

Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal

Olsun artık dökülen kanlarımızın hepsi helal

Ebediyen sana yok ırkıma yok izmihlal

Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet

Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal.

                                                                      

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.