ELİFÇE
Köşe Yazarı
ELİFÇE
 

ELİFCE İLE GEZİ REHBERİM: BULGARİSTAN – PLOVDİV

ELİFCE İLE GEZİ REHBERİM: BULGARİSTAN – PLOVDİV Değerli okuyucularım. Bu hafta ‘’Elifce ile Gezi Rehberim’’ köşemde sizlere daha önce defalarca gittiğim ve yazılara dökmeye fırsatım olmadığı tarih ve kültürün incisi PLOVDİV şehrinden bahsetmek istiyorum. Plovdiv, Bulgaristan’ın güneydoğu kesiminde, Marista nehri’nin batı kıyısında yer alıyor. Ülkenin başkenti Sofya’ya yaklaşık 150 km doğusunda bulunuyor. Plovdiv, ülkenin ikinci en büyük şehri olup, önemli bir kültür ve tarih merkezi. Coğrafi konumu, zengin tarihi ve mimari mirasıyla birlikte turistler ve gezginler için popüler bir destinasyon haline geldi.   Plovdiv adının kökeni, tarih boyunca çeşitli değişikliklere uğramış ve eski adı Trakça'da "Evmolpia" veya "Pulpudeva" olarak bilinirken, ardından Roma İmparatorluğu döneminde "Philippopolis" adını almış. Bu isim, Büyük İskender'in babası Makedonya Kralı II. Philip'in onuruna verilmiş. Daha sonra, 14. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına giren şehir, Osmanlı döneminde "Filibe" olarak anılmaya başlanmış. 19. yüzyılda Bulgar milliyetçiliğinin yükselişiyle birlikte, Bulgaristan'ın ulusal uyanışında önemli bir rol oynayan Plovdiv, 1885 yılında Bulgaristan'ın bir parçası olunca, günümüzdeki adını almış. Plovdiv, Bulgarca'da şehir anlamına gelen "Plov" kelimesinden ve Slav kökenli bir kelime olan "div" kelimesinden türetilmiş. Şehrin ismi değişmişte değişmiş neyse ekspress tarih dersinden sonra şehrin sokaklarında gezelim... Plovdiv'in ünlü yürüyüş caddesi olan Knyaz Alexander I Bulvarı'nda yürümeye başladığınızda sağınızda ve solunuzda koruma altına alınmış ve ziyarete açık olan antik kalıntılarını göreceksiniz. Antik şehirlere merdivenlerden inip resimler çekilebilirsiniz. Yolunuza devam ettiğinizde ise  solunuzda şehrin sembollerinden biri olan sağır adam heykelini göreceksiniz.  Sağır Adam Heykeli, 1979 yılında heykeltraş Emil Mirazchiev tarafından yapılmış. Heykel, oturur pozisyonda, elleriyle işaret dili yaparken tasvir edilen bir adamı temsil ediyor. Heykel, işaret dili kullanarak iletişim kuran sağır insanların hayatını simgelerken diğer taraftan engelleri aşma, anlayış ve iletişim konularında duyarlılık yaratmayı amaçlıyormuş. Başka bir efsaneside kulağına dileğini fısıldarsan gerçek olurmuş. Laf aramızda ben her gittiğimde diliyorum ama hiç biri henüz gerçekleşmedi  : )) Şehrin kalabalığı sizi adeta istiklal caddesinde gibi hissettiren maceramıza devam edelim.  Eski şehire (old Town’a) çıkmadan bir tarihi mimari daha karşılıyor gezginleri. Dzhumaya Camisi, Plovdiv'in merkezinde, Eski Şehir bölgesinde yer alıyor. 14. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş. Balkanlar'daki en eski İslami ibadet yerlerinden biri olan bu cami, Türk mimarisinin etkileyici örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Namaz vakitlerinde çok kısık volümde de olsa ezan sesini duyabiliyorsunuz.   Dzhumaya Camisi, tipik Osmanlı tarzında inşa edilmiş. Dikdörtgen bir plana sahip ve bir minaresi bulunuyor. Caminin içinde, orijinal ahşap işçiliği ve süslemeleriyle dikkat çeken bir ibadet salonu yer alıyor.  Hem turistler hem de yerel halk tarafından ziyaret edilen önemli bir turistik noktası. Cami, tarihî ve kültürel önemiyle birlikte, Plovdiv'deki dini çeşitliliği ve hoşgörüyü yansıtan bir simge olarak da kabul ediliyor. Yolun sağından yukarıya doğru devam ediyoruz. Eski Şehir (Old Town) olarak adlandırılan bölgede kendini gösteriyor. Eski Şehir'in taşlı sokaklarında dolaşırken, Roma İmparatorluğu'nun ihtişamını, Osmanlı İmparatorluğu'nun izlerini ve Orta Çağ'ın mistik havasını bir arada hissediyorsunuz. Eski Şehir'in daracık sokaklarında yürürken, şirin kafe ve restoranlardan gelen enfes kokular sizi karşılıyor. Bulgar mutfağının lezzetli tatlarını denemek için bu mekanlardan birine uğrayabilirsiniz. Özellikle "kebapche" adı verilen tipik bir et yemeği veya "banitsa" adı verilen bir börek, damak zevkinizi şenlendirebilir.  Ben gittiğimde antik tiyatro kapalıydı uzaktan gözlemleyebildim fakat Antik Tiyatro'nun etkileyici kalıntıları, beni Roma dönemine götürdü. Bu antik yapı, o dönemde büyük etkinliklere ev sahipliği yapmış olmalıydı. Böylelikle şehir turumuzu tamamlamış olduk.  Genel olarak gözlemlerime gelecek olursak şehrin atmosferi sıcak, zengin kültürel mirasa sahip fakat insanları pek dost canlısı değildi bunuda söylemeden geçemeyeceğim bizdeki misafirperverlik maalesef onlarda yok,  yinede imkanı olanın gidip görmesini şiddetle tavsiye ederim...  
Ekleme Tarihi: 02 Temmuz 2023 - Pazar

ELİFCE İLE GEZİ REHBERİM: BULGARİSTAN – PLOVDİV

ELİFCE İLE GEZİ REHBERİM: BULGARİSTAN – PLOVDİV

Değerli okuyucularım. Bu hafta ‘’Elifce ile Gezi Rehberim’’ köşemde sizlere daha önce defalarca gittiğim ve yazılara dökmeye fırsatım olmadığı tarih ve kültürün incisi PLOVDİV şehrinden bahsetmek istiyorum.


Plovdiv, Bulgaristan’ın güneydoğu kesiminde, Marista nehri’nin batı kıyısında yer alıyor. Ülkenin başkenti Sofya’ya yaklaşık 150 km doğusunda bulunuyor. Plovdiv, ülkenin ikinci en büyük şehri olup, önemli bir kültür ve tarih merkezi. Coğrafi konumu, zengin tarihi ve mimari mirasıyla birlikte turistler ve gezginler için popüler bir destinasyon haline geldi.  


Plovdiv adının kökeni, tarih boyunca çeşitli değişikliklere uğramış ve eski adı Trakça'da "Evmolpia" veya "Pulpudeva" olarak bilinirken, ardından Roma İmparatorluğu döneminde "Philippopolis" adını almış. Bu isim, Büyük İskender'in babası Makedonya Kralı II. Philip'in onuruna verilmiş.
Daha sonra, 14. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına giren şehir, Osmanlı döneminde "Filibe" olarak anılmaya başlanmış. 19. yüzyılda Bulgar milliyetçiliğinin yükselişiyle birlikte, Bulgaristan'ın ulusal uyanışında önemli bir rol oynayan Plovdiv, 1885 yılında Bulgaristan'ın bir parçası olunca, günümüzdeki adını almış. Plovdiv, Bulgarca'da şehir anlamına gelen "Plov" kelimesinden ve Slav kökenli bir kelime olan "div" kelimesinden türetilmiş.


Şehrin ismi değişmişte değişmiş neyse ekspress tarih dersinden sonra şehrin sokaklarında gezelim...


Plovdiv'in ünlü yürüyüş caddesi olan Knyaz Alexander I Bulvarı'nda yürümeye başladığınızda sağınızda ve solunuzda koruma altına alınmış ve ziyarete açık olan antik kalıntılarını göreceksiniz. Antik şehirlere merdivenlerden inip resimler çekilebilirsiniz. Yolunuza devam ettiğinizde ise  solunuzda şehrin sembollerinden biri olan sağır adam heykelini göreceksiniz. 


Sağır Adam Heykeli, 1979 yılında heykeltraş Emil Mirazchiev tarafından yapılmış. Heykel, oturur pozisyonda, elleriyle işaret dili yaparken tasvir edilen bir adamı temsil ediyor. Heykel, işaret dili kullanarak iletişim kuran sağır insanların hayatını simgelerken diğer taraftan engelleri aşma, anlayış ve iletişim konularında duyarlılık yaratmayı amaçlıyormuş. Başka bir efsaneside kulağına dileğini fısıldarsan gerçek olurmuş. Laf aramızda ben her gittiğimde diliyorum ama hiç biri henüz gerçekleşmedi  : ))


Şehrin kalabalığı sizi adeta istiklal caddesinde gibi hissettiren maceramıza devam edelim. 
Eski şehire (old Town’a) çıkmadan bir tarihi mimari daha karşılıyor gezginleri. Dzhumaya Camisi, Plovdiv'in merkezinde, Eski Şehir bölgesinde yer alıyor. 14. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilmiş. Balkanlar'daki en eski İslami ibadet yerlerinden biri olan bu cami, Türk mimarisinin etkileyici örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Namaz vakitlerinde çok kısık volümde de olsa ezan sesini duyabiliyorsunuz.

 

Dzhumaya Camisi, tipik Osmanlı tarzında inşa edilmiş. Dikdörtgen bir plana sahip ve bir minaresi bulunuyor. Caminin içinde, orijinal ahşap işçiliği ve süslemeleriyle dikkat çeken bir ibadet salonu yer alıyor. 
Hem turistler hem de yerel halk tarafından ziyaret edilen önemli bir turistik noktası. Cami, tarihî ve kültürel önemiyle birlikte, Plovdiv'deki dini çeşitliliği ve hoşgörüyü yansıtan bir simge olarak da kabul ediliyor.
Yolun sağından yukarıya doğru devam ediyoruz. Eski Şehir (Old Town) olarak adlandırılan bölgede kendini gösteriyor. Eski Şehir'in taşlı sokaklarında dolaşırken, Roma İmparatorluğu'nun ihtişamını, Osmanlı İmparatorluğu'nun izlerini ve Orta Çağ'ın mistik havasını bir arada hissediyorsunuz.


Eski Şehir'in daracık sokaklarında yürürken, şirin kafe ve restoranlardan gelen enfes kokular sizi karşılıyor. Bulgar mutfağının lezzetli tatlarını denemek için bu mekanlardan birine uğrayabilirsiniz. Özellikle "kebapche" adı verilen tipik bir et yemeği veya "banitsa" adı verilen bir börek, damak zevkinizi şenlendirebilir. 
Ben gittiğimde antik tiyatro kapalıydı uzaktan gözlemleyebildim fakat Antik Tiyatro'nun etkileyici kalıntıları, beni Roma dönemine götürdü. Bu antik yapı, o dönemde büyük etkinliklere ev sahipliği yapmış olmalıydı.


Böylelikle şehir turumuzu tamamlamış olduk. 
Genel olarak gözlemlerime gelecek olursak şehrin atmosferi sıcak, zengin kültürel mirasa sahip fakat insanları pek dost canlısı değildi bunuda söylemeden geçemeyeceğim bizdeki misafirperverlik maalesef onlarda yok,  yinede imkanı olanın gidip görmesini şiddetle tavsiye ederim...

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.