SOSYOLOG ÖZLEM SEZGİN KILIÇÇI
Köşe Yazarı
SOSYOLOG ÖZLEM SEZGİN KILIÇÇI
 

“VARIM” DİYEBİLMEM İÇİN..

“VARIM” DİYEBİLMEM İÇİN… Bu toplumun içinde “Kadın” olarak var olabilmem için sizlerden taleplerim var… Var olmaktan kastım herkesin anladığı gibi yaşamak, nefes almak değil; hayatın orta yerinde yeteneklerimle, mesleğimle, cinsiyetimle korkmadan ve bastırılmadan kendimi ifade edebilmek, kendi çizdiğim sınırlar içerisinde yine kendi koyduğum kurallara göre hayatımı sürdürmek. Yıllardır kız çocuklarını okutalım diye uğraşıyoruz. Geleneksel aile yapılarının katı zincirleri arasına hapsolmuş kızçeleri hayatta daha sağlam yere basmaları için okutuyoruz. Peki, neler oluyor sonrasında? Pek çoğu okulu bitirince diplomalı ev kadını oluyor ya da olduruluyor. Çünkü bizim toplumumuzda “başını sokacak bir yuvası, onu koruyup kollayacak bir kocasının” olması gereklidir, sözsüz kanundur. Kadın olduğu için aciz, savunmasız ve zavallıdır. Başında koca olması şarttır. Hem okumuştur tamam yeterdir. Evde sarf ettiği ücretsiz iş gücü kimsenin gözüne görünmez. Kadın olarak evi çekip çevirmesi, çocuklarına bakması, aile bireylerini doyurması ve kocasını mutlu etmesi gerekir. Kalem kalem hesaplansa hiçbir koca, kadının evde yaptığı işin karşılığını ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda ödeyemez. Ama kadının bir sırtı da sıvazlanmaz, takdir görmez. Dedim ya görevidir, yapmak zorundadır. Üzerimizdeki eril faşizmi biraz hafifletip işe girdiğimiz zaman farklı bir baskıyla karşılaşırız. Aynı eğitimi aldığımız, aynı yeteneklere haiz olduğumuz halde “Erkek” iş arkadaşımız bizden daha fazla inisiyatif hakkına sahiptir. Yetmez, maaşı da kadın olan bizden daha iyidir. Üstelik performanslarımız eşit olsa bile terfi alan hep “Erkek” olur. Üzerimizdeki cam tavanlara rağmen devam ederiz çalışmaya. Çünkü hayat durmaya gelmez.  Aile içinde ikinci sırada olan biz kadınlar, iş yerlerimizde de ikinciyizdir. İlk sıraya geçmemize erkek hegemonyasında izin verilmez. Bir kadının onların önüne geçmesi incitir gururlarını. Kadından emir almak istemezler.  Her ay kendini yenileyen, hatta içinde bir insan evladına can verecek kadar güçlü ve muazzam biz kadınlar hep ikinciyizdir. Eksik eteğizdir. Yarım akıllıyızdır. Evde, iş yerinde ve sokaklarda gördüğümüz şiddet de ayrıdır. Bir de o şiddet türleriyle sınanır hayata olan bağlılığımız. En yakınlarımızdan bile gördüğümüz fiziksel şiddet, tanıdık tanımadık yönlerden gelen cinsel şiddet, her türlü hakaretle ezip geçilecek bir böceğe çevrildiğimiz duygusal şiddet, ekonomik şiddet ve bu yaşadığımız döneme denk gelen dijital şiddet. Biz kadınlar olarak kendi hayatlarımızı kurup, kendi kurallarımızı koyup, kendimizi koruyacak güçteyken, ta M.Ö. Aristotales’ten beri (ki kendisi “Erkek yönetmeye dişiden daha yeteneklidir. Erkek doğadan üstün, dişiyse aşağıdır” demiştir.) sürekli sınandığımız ve hor görüldüğümüz bu dünyada var olabilmek için, bize alan vermenizi istiyoruz. Milenyum süfrajetleri olarak mı çıkalım karşınıza? Hak ettiğimiz saygınlığı istiyoruz. Hak ettiğimiz maaşı ve terfiyi istiyoruz. Ev içinde eşit koşullarda sorumluluk almak istiyoruz. Bir babanın çocuğuyla oyun oynaması eşine yardım ediyor anlamına gelmez, babalık vazifesini yapıyor anlamına gelir bunu görün istiyoruz. Dilediğimiz saatte özgürce dolaşmak istiyoruz. “O saatte orada ne işi varmış?” yerine faillerin hak ettiği cezayı almasını istiyoruz. Verdiğimiz emek, gösterdiğimiz çaba cinsiyetimize bağlı olmadan değerlendirilsin istiyoruz. Siyasette de olalım, sanayide de, tezgâhta da, evde de…  Eril söylemlerinizi bir kenara bırakıp bir düşünün; tahterevallinin diğer tarafında biz varız. Dengeyi kurmak o kadar zor olmamalı.
Ekleme Tarihi: 08 Mart 2022 - Salı

“VARIM” DİYEBİLMEM İÇİN..

“VARIM” DİYEBİLMEM İÇİN…
Bu toplumun içinde “Kadın” olarak var olabilmem için sizlerden taleplerim var… Var olmaktan kastım herkesin anladığı gibi yaşamak, nefes almak değil; hayatın orta yerinde yeteneklerimle, mesleğimle, cinsiyetimle korkmadan ve bastırılmadan kendimi ifade edebilmek, kendi çizdiğim sınırlar içerisinde yine kendi koyduğum kurallara göre hayatımı sürdürmek.


Yıllardır kız çocuklarını okutalım diye uğraşıyoruz. Geleneksel aile yapılarının katı zincirleri arasına hapsolmuş kızçeleri hayatta daha sağlam yere basmaları için okutuyoruz. Peki, neler oluyor sonrasında? Pek çoğu okulu bitirince diplomalı ev kadını oluyor ya da olduruluyor. Çünkü bizim toplumumuzda “başını sokacak bir yuvası, onu koruyup kollayacak bir kocasının” olması gereklidir, sözsüz kanundur. Kadın olduğu için aciz, savunmasız ve zavallıdır. Başında koca olması şarttır. Hem okumuştur tamam yeterdir. Evde sarf ettiği ücretsiz iş gücü kimsenin gözüne görünmez. Kadın olarak evi çekip çevirmesi, çocuklarına bakması, aile bireylerini doyurması ve kocasını mutlu etmesi gerekir. Kalem kalem hesaplansa hiçbir koca, kadının evde yaptığı işin karşılığını ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik koşullarda ödeyemez. Ama kadının bir sırtı da sıvazlanmaz, takdir görmez. Dedim ya görevidir, yapmak zorundadır.


Üzerimizdeki eril faşizmi biraz hafifletip işe girdiğimiz zaman farklı bir baskıyla karşılaşırız. Aynı eğitimi aldığımız, aynı yeteneklere haiz olduğumuz halde “Erkek” iş arkadaşımız bizden daha fazla inisiyatif hakkına sahiptir. Yetmez, maaşı da kadın olan bizden daha iyidir. Üstelik performanslarımız eşit olsa bile terfi alan hep “Erkek” olur. Üzerimizdeki cam tavanlara rağmen devam ederiz çalışmaya. Çünkü hayat durmaya gelmez. 


Aile içinde ikinci sırada olan biz kadınlar, iş yerlerimizde de ikinciyizdir. İlk sıraya geçmemize erkek hegemonyasında izin verilmez. Bir kadının onların önüne geçmesi incitir gururlarını. Kadından emir almak istemezler. 
Her ay kendini yenileyen, hatta içinde bir insan evladına can verecek kadar güçlü ve muazzam biz kadınlar hep ikinciyizdir. Eksik eteğizdir. Yarım akıllıyızdır.


Evde, iş yerinde ve sokaklarda gördüğümüz şiddet de ayrıdır. Bir de o şiddet türleriyle sınanır hayata olan bağlılığımız. En yakınlarımızdan bile gördüğümüz fiziksel şiddet, tanıdık tanımadık yönlerden gelen cinsel şiddet, her türlü hakaretle ezip geçilecek bir böceğe çevrildiğimiz duygusal şiddet, ekonomik şiddet ve bu yaşadığımız döneme denk gelen dijital şiddet.


Biz kadınlar olarak kendi hayatlarımızı kurup, kendi kurallarımızı koyup, kendimizi koruyacak güçteyken, ta M.Ö. Aristotales’ten beri (ki kendisi “Erkek yönetmeye dişiden daha yeteneklidir. Erkek doğadan üstün, dişiyse aşağıdır” demiştir.) sürekli sınandığımız ve hor görüldüğümüz bu dünyada var olabilmek için, bize alan vermenizi istiyoruz. Milenyum süfrajetleri olarak mı çıkalım karşınıza?
Hak ettiğimiz saygınlığı istiyoruz. Hak ettiğimiz maaşı ve terfiyi istiyoruz. Ev içinde eşit koşullarda sorumluluk almak istiyoruz. Bir babanın çocuğuyla oyun oynaması eşine yardım ediyor anlamına gelmez, babalık vazifesini yapıyor anlamına gelir bunu görün istiyoruz. Dilediğimiz saatte özgürce dolaşmak istiyoruz. “O saatte orada ne işi varmış?” yerine faillerin hak ettiği cezayı almasını istiyoruz. Verdiğimiz emek, gösterdiğimiz çaba cinsiyetimize bağlı olmadan değerlendirilsin istiyoruz. Siyasette de olalım, sanayide de, tezgâhta da, evde de… 


Eril söylemlerinizi bir kenara bırakıp bir düşünün; tahterevallinin diğer tarafında biz varız. Dengeyi kurmak o kadar zor olmamalı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.