SOSYOLOG ÖZLEM SEZGİN KILIÇÇI
Köşe Yazarı
SOSYOLOG ÖZLEM SEZGİN KILIÇÇI
 

ELLER HAVAYA

Böyle güzel bir bahar havasında gönül isterdi ki kuşlardan, çiçek kokularından, salkım söğütlerden, hayallerden bahsedeyim. İçinde bulunduğumuz durum buna fırsat vermiyor. Birinci tur, ikinci tur derken seçim bitti…  Yeni bir milletvekili portresi var artık mecliste. Kendi kadın milletvekili adaylarının görsellerini karartacak kadar tahakküm meraklısı da var… Kadınlar sahiplendirilsin diyenler de… Kadınlar çalışmasın, çok narinler çünkü diyen romantikler de… 6284 (Hatırlamayanlar için; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) revize edilmeli, şiddeti azaltmıyor artırıyor diye düşünenler de… Karma eğitim kaldırılsın hatta eğitim ahiret üzerine olsun diyenler de… Oysa ki kadınların demokratik haklarını elde etmeleri hiç kolay olmadı. Dünyadaki birçok ülkenin aksine Türkiye’de kadınların belediye başkanı seçilmelerinin ya da belediye meclis üyesi olmalarının kapıları 1930 yılında açıldı. 1930 yılı kadının “Ben de varım” dediği bir tarihtir.  Günümüz Türkiye’sinde ise siyaset cinsiyetsiz değildir maalesef. Mecliste hala azınlıkta olan kadın vekiller erkek hegemonyasının altında kalmaktadır. Sesimizin daha gür daha duyulabilir olması için mücadele ederken, erkekler tarafından susturulmaya çalışıyoruz hala. Ve şimdi bu yeni meclis düzeninde bizleri tamamen yok saymaya, kısıtlamaya, kapatmaya tabiri caizse tecrit etmeye niyetli olan bazı vekiller ellerini kaldırarak bizim için kararnameler, kanunlar onaylayacaklar. Tek avuntumuz sayılarının az olması olsa da, beraber seçime girdikleri parti meclis çoğunluğunu oluşturuyor maalesef. Siyasi karar alma mekanizmalarında kadınların sesini kısmaya çalışan vekillerle bizi bekleyen gelecekten endişeleniyorum. Ben kendi adıma bir yurttaş olarak, bir kadın olarak geleceğimden endişeleniyorum. Söylemler korkutucu, parti tüzükleri içler acısı. “"Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var" diyerek kadının birey olma, kendi ayakları üzerinde durma ve yaşama haklarını elinden alarak erkeğin kölesi olmaktan başka bir alan bırakmayan zihniyete mi teslim olacağız?”” diye sormuştum. Evet, teslim olduk.  Atatürk Türkiye’sinde geleceğe hep umutla bakarken, şimdiki meclisten çıkacak kararları gerçekten biraz korku biraz endişeyle bekliyorum.  “"Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir" sözüyle tüm hayatını kocası ve çocuklarına adayan, sokakta, iş hayatında nefes alacak yer bırakmayanlara mı önümüzdeki 5 yılımızı feda edeceğiz?” demiştim. Evet, feda ettik…  “"Türk hanımları evinin süsüdür, erkeğinin şerefidir, Batı kadınları maalesef ezilmektedir" diyerek kendi şarkî düşüncelerini dayatan, aksini söyleyen ve/veya savunanın kötü kadın, hafif kadın, aranan kadın olarak yaftalandığı bir dönemi daha mı yaşayacağız?” Evet, kız kardeşlerim maalesef erkek zihniyetinin dayatmalarını bir 5 yıl daha yaşayacağız. ““Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kadınlara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda sadece kadınlar istihdam edilmelidir.” diyerek kadınların sadece kadınlarla iletişimde olduğu bir dönemi mi seçeceğiz?”. Ve evet, seçtik. Şimdi her şeyden vaz geçip, küsüp kenara çekilme zamanı mı yoksa 5 yıl sonrasına yatırım yapma zamanı mı? ““Zorunlu karma eğitimden vazgeçilmeli, isteyen aileler çocuklarını yükseköğrenim dâhil eğitimin her kademesinde erkek veya kız okullarında okutabilmelidir.”  sözleriyle cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün  “1.Türk Eğitim Devriminin tarihi, felsefî, düşünsel ve politik temelleri 2. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun tarihsel temelleri, kapsamı, uygulanışı ve önemi 3. Karma eğitim ve kızların eğitimi” olarak 3 aşamada gerçekleştirdiği Türk Eğitim Devrimi’nin sonunu mu hazırlayacağız?”. Dilerim bu gerçekleşmeyecek.” Diye umut etmiştim ama maalesef o da gerçekleşti. Biz kadınlara düşen sorumluluk her zaman erkeklerden daha fazla. Bunun bilinciyle önceliğimiz çocuklarımızın doğru ve eşit eğitim haklarını savunmak olmalı. Bir ülke ancak eğitimli bireylerle, kendi ayakları üzerinde duran, kendini daha ileriye taşıyacak, doğru adımları atacak, fikri hür, vicdanı hür nesillerle geleceğe taşınır.  “Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!” diye yazmış Dostoyevski.  Bize düşen “Alışmıyoruz!” diyerek yapılan ve/veya yapılacak olan dayatmalara ses çıkarmaktır. Yılmadan, “Ben de varım!” diyebilmektir.  Seçim sonrası yapılan kutlamalardaki gibi “Haydi eller havaya!” moduna girip, hedonik adaptasyondan uzak durarak geleceğimize yatırım yapalım.  
Ekleme Tarihi: 02 Haziran 2023 - Cuma

ELLER HAVAYA


Böyle güzel bir bahar havasında gönül isterdi ki kuşlardan, çiçek kokularından, salkım söğütlerden, hayallerden bahsedeyim. İçinde bulunduğumuz durum buna fırsat vermiyor.


Birinci tur, ikinci tur derken seçim bitti… 


Yeni bir milletvekili portresi var artık mecliste. Kendi kadın milletvekili adaylarının görsellerini karartacak kadar tahakküm meraklısı da var… Kadınlar sahiplendirilsin diyenler de… Kadınlar çalışmasın, çok narinler çünkü diyen romantikler de… 6284 (Hatırlamayanlar için; Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun) revize edilmeli, şiddeti azaltmıyor artırıyor diye düşünenler de… Karma eğitim kaldırılsın hatta eğitim ahiret üzerine olsun diyenler de…


Oysa ki kadınların demokratik haklarını elde etmeleri hiç kolay olmadı. Dünyadaki birçok ülkenin aksine Türkiye’de kadınların belediye başkanı seçilmelerinin ya da belediye meclis üyesi olmalarının kapıları 1930 yılında açıldı. 1930 yılı kadının “Ben de varım” dediği bir tarihtir. 
Günümüz Türkiye’sinde ise siyaset cinsiyetsiz değildir maalesef. Mecliste hala azınlıkta olan kadın vekiller erkek hegemonyasının altında kalmaktadır. Sesimizin daha gür daha duyulabilir olması için mücadele ederken, erkekler tarafından susturulmaya çalışıyoruz hala.
Ve şimdi bu yeni meclis düzeninde bizleri tamamen yok saymaya, kısıtlamaya, kapatmaya tabiri caizse tecrit etmeye niyetli olan bazı vekiller ellerini kaldırarak bizim için kararnameler, kanunlar onaylayacaklar. Tek avuntumuz sayılarının az olması olsa da, beraber seçime girdikleri parti meclis çoğunluğunu oluşturuyor maalesef.


Siyasi karar alma mekanizmalarında kadınların sesini kısmaya çalışan vekillerle bizi bekleyen gelecekten endişeleniyorum.
Ben kendi adıma bir yurttaş olarak, bir kadın olarak geleceğimden endişeleniyorum. Söylemler korkutucu, parti tüzükleri içler acısı.
“"Kadının fıtratında erkeğe köle olmak var" diyerek kadının birey olma, kendi ayakları üzerinde durma ve yaşama haklarını elinden alarak erkeğin kölesi olmaktan başka bir alan bırakmayan zihniyete mi teslim olacağız?”” diye sormuştum. Evet, teslim olduk. 


Atatürk Türkiye’sinde geleceğe hep umutla bakarken, şimdiki meclisten çıkacak kararları gerçekten biraz korku biraz endişeyle bekliyorum. 
“"Annelerin, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir" sözüyle tüm hayatını kocası ve çocuklarına adayan, sokakta, iş hayatında nefes alacak yer bırakmayanlara mı önümüzdeki 5 yılımızı feda edeceğiz?” demiştim. Evet, feda ettik… 
“"Türk hanımları evinin süsüdür, erkeğinin şerefidir, Batı kadınları maalesef ezilmektedir" diyerek kendi şarkî düşüncelerini dayatan, aksini söyleyen ve/veya savunanın kötü kadın, hafif kadın, aranan kadın olarak yaftalandığı bir dönemi daha mı yaşayacağız?” Evet, kız kardeşlerim maalesef erkek zihniyetinin dayatmalarını bir 5 yıl daha yaşayacağız.


““Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kadınlara hizmet veren kurum ve kuruluşlarda sadece kadınlar istihdam edilmelidir.” diyerek kadınların sadece kadınlarla iletişimde olduğu bir dönemi mi seçeceğiz?”. Ve evet, seçtik.


Şimdi her şeyden vaz geçip, küsüp kenara çekilme zamanı mı yoksa 5 yıl sonrasına yatırım yapma zamanı mı?
““Zorunlu karma eğitimden vazgeçilmeli, isteyen aileler çocuklarını yükseköğrenim dâhil eğitimin her kademesinde erkek veya kız okullarında okutabilmelidir.”  sözleriyle cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’ün  “1.Türk Eğitim Devriminin tarihi, felsefî, düşünsel ve politik temelleri 2. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun tarihsel temelleri, kapsamı, uygulanışı ve önemi 3. Karma eğitim ve kızların eğitimi” olarak 3 aşamada gerçekleştirdiği Türk Eğitim Devrimi’nin sonunu mu hazırlayacağız?”. Dilerim bu gerçekleşmeyecek.” Diye umut etmiştim ama maalesef o da gerçekleşti.


Biz kadınlara düşen sorumluluk her zaman erkeklerden daha fazla. Bunun bilinciyle önceliğimiz çocuklarımızın doğru ve eşit eğitim haklarını savunmak olmalı. Bir ülke ancak eğitimli bireylerle, kendi ayakları üzerinde duran, kendini daha ileriye taşıyacak, doğru adımları atacak, fikri hür, vicdanı hür nesillerle geleceğe taşınır. 


“Önce biraz ağladılar ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!” diye yazmış Dostoyevski.  Bize düşen “Alışmıyoruz!” diyerek yapılan ve/veya yapılacak olan dayatmalara ses çıkarmaktır. Yılmadan, “Ben de varım!” diyebilmektir. 


Seçim sonrası yapılan kutlamalardaki gibi “Haydi eller havaya!” moduna girip, hedonik adaptasyondan uzak durarak geleceğimize yatırım yapalım.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.