SOSYOLOG ÖZLEM SEZGİN KILIÇÇI
Köşe Yazarı
SOSYOLOG ÖZLEM SEZGİN KILIÇÇI
 

Bu Güzel Çocuk Bende Durur mu?

Bu Güzel Çocuk Bende Durur mu? Babaannem hala o günkü heyecanıyla anlatır dedemi ilk gördüğü anı. Dile kolay üzerinden 72 yıl geçmiş… Tüm detaylarıyla en baştan anlatır… “Onu gördüm. O kadar güzeldi ki… Dedim kendi kendime; bu güzel çocuk bende durur mu?”  Durmuş işte deriz, bak durmuş… Biz yeni nesil için çok uzak bir tarih gibi gelse de, ikili ilişkilerde olması gerekeni yapıp aralarındaki saygıyı hiç yitirmeden, birbirlerini hep gözeterek sürdürdüler bu ilişkiyi. Birbirlerine seslenişleri bile yıllar boyu aynıydı; “Melahat Hanım, Mustafa Bey”. “Melahat Hanım bir kahve yapar mısın, içelim beraber?”. “Mustafa Bey işten gelirken ekmek alır mısın?” Hep bir incelik vardı iletişimlerinde. Yanımızda birbirlerine seslerini yükselttiklerini duymadık hiç. Bu her konuda anlaştıkları anlamına gelmesin tabii. Bizim olmadığımız yerlerde konuşur hallederlerdi meseleyi. Başkasının yanında asla eşini rencide etmedi ikisi de.  Koca çınarımız ocak ayında aramızdan ayrıldı. Gidişi de yaşayışı kadar asildi. Babaannem, bir elmanın diğer yarısı yani kaldı öylece. Dedemden bahsederken sesindeki özlemi, sevgiyi hissetmemek mümkün değil. Yaşadığımız dönemde ilişkilerimizden çok çabuk mu vaz geçer olduk? Sabrımız da sevgimiz gibi güne mi ayak uydurdu? Çağın getirdikleriyle, hızıyla baş etmeye çalışırken emek vermeyi mi unuttuk? “Ben” merkezli, küçük hayatlarımıza hapsolup, sevgileri yarınlara mı bıraktık? Egolarımız, sevgimizden üstün mü gelmeye başladı? Kimse kazara girmiyor hayatımıza. Birbirimizin hayatında bir misyonumuz, bir vizyonumuz var. Evren ve yolları gizemli, kaotik ve karmaşık yeteri kadar. Ama nasılsa her şey doğru yerde gibi duruyor değil mi bakınca. Hayat pürüzsüz değil. Hepimiz iniş çıkışlar, kazanımlar kaybedişler yaşıyoruz. Ve hayatımıza giren herkes bu deneyimlerimize eşlik ediyor. Bazıları bize bir şeyler öğretiyor ve misyonlarını tamamladıklarında sessizce çekiliyorlar hayatımızdan. Bazıları ise büyük bir gümbürtüyle gelip her şeyi birbirine katıp yine gürültülü bir şekilde çekip gidiyorlar. Bazıları sonsuza kadar yanımızda kalıyor bazıları birkaç saat. Ama her birinin bizim hayatımızda bir görevi var. Tıpkı bizim onların hayatındaki görevimiz gibi. Kimi sadece hedeflerimizi hatırlatmak için bulunur hayatımızda. Yaşamdaki yolumuza odaklanmamız için. Bize kim olduğumuzu, gerçekten ne hissettiğimizi, nasıl yol alacağımızı göstermek için.  Kimi büyümemize yardım etmek için vardır. Mihmandarlık yaparlar, eşlik ederler. Bazen bizi incitir veya sonu kötü bitecek bir maceraya atılmamıza sebep olabilir. Kendi başımıza öğrenemeyeceğimiz deneyimleri yaşatırlar bize. Büyümemiz için onlara kapılmamız gerekir. Hangimizin dizlerinde yara izi yok ki? Bu insanların bazıları sonsuza kadar bizimle kalsın istediğimiz, pamuklara sarıp sarmalayıp korumak istediğimiz kıymetlilerimiz. Nadir, güvenilir, hani ayağımız taşa takılsa bizi havada yakalayacak kadar özel olanlar. Ailemiz, yakın dostlarımız, kendi ruh grubumuzun üyeleri… Kıymetlilerimiz… Zamanı geldiğinde hayat karşımıza birisini çıkaracaktır. Varlığı bizi keyifli ve güvenli hissettirir. Yapmamız gereken tek şey, onları beklerken sabırlı olmaktır. Çünkü er ya da geç geleceklerdir. Ve onları bulduktan sonra sonsuza kadar kalacaklardır. Yapmamız gereken tek şey “kalbimizi takip etmektir”. Tüm egolardan sıyrılıp sevgiye yer açmaktır. Ve bu sevgiyi canlı tutabilmek için elimizden geleni yapmaktır. Ve evet, tüm bunlar gerçekleştiğinde “O güzel çocuk bir ömür sizinle durur”. Sevgiyle…
Ekleme Tarihi: 14 Haziran 2022 - Salı

Bu Güzel Çocuk Bende Durur mu?

Bu Güzel Çocuk Bende Durur mu?

Babaannem hala o günkü heyecanıyla anlatır dedemi ilk gördüğü anı. Dile kolay üzerinden 72 yıl geçmiş… Tüm detaylarıyla en baştan anlatır… “Onu gördüm. O kadar güzeldi ki… Dedim kendi kendime; bu güzel çocuk bende durur mu?”  Durmuş işte deriz, bak durmuş…

Biz yeni nesil için çok uzak bir tarih gibi gelse de, ikili ilişkilerde olması gerekeni yapıp aralarındaki saygıyı hiç yitirmeden, birbirlerini hep gözeterek sürdürdüler bu ilişkiyi. Birbirlerine seslenişleri bile yıllar boyu aynıydı; “Melahat Hanım, Mustafa Bey”. “Melahat Hanım bir kahve yapar mısın, içelim beraber?”. “Mustafa Bey işten gelirken ekmek alır mısın?” Hep bir incelik vardı iletişimlerinde.

Yanımızda birbirlerine seslerini yükselttiklerini duymadık hiç. Bu her konuda anlaştıkları anlamına gelmesin tabii. Bizim olmadığımız yerlerde konuşur hallederlerdi meseleyi. Başkasının yanında asla eşini rencide etmedi ikisi de. 

Koca çınarımız ocak ayında aramızdan ayrıldı. Gidişi de yaşayışı kadar asildi. Babaannem, bir elmanın diğer yarısı yani kaldı öylece. Dedemden bahsederken sesindeki özlemi, sevgiyi hissetmemek mümkün değil.

Yaşadığımız dönemde ilişkilerimizden çok çabuk mu vaz geçer olduk? Sabrımız da sevgimiz gibi güne mi ayak uydurdu? Çağın getirdikleriyle, hızıyla baş etmeye çalışırken emek vermeyi mi unuttuk? “Ben” merkezli, küçük hayatlarımıza hapsolup, sevgileri yarınlara mı bıraktık? Egolarımız, sevgimizden üstün mü gelmeye başladı?

Kimse kazara girmiyor hayatımıza. Birbirimizin hayatında bir misyonumuz, bir vizyonumuz var. Evren ve yolları gizemli, kaotik ve karmaşık yeteri kadar. Ama nasılsa her şey doğru yerde gibi duruyor değil mi bakınca.

Hayat pürüzsüz değil. Hepimiz iniş çıkışlar, kazanımlar kaybedişler yaşıyoruz. Ve hayatımıza giren herkes bu deneyimlerimize eşlik ediyor. Bazıları bize bir şeyler öğretiyor ve misyonlarını tamamladıklarında sessizce çekiliyorlar hayatımızdan. Bazıları ise büyük bir gümbürtüyle gelip her şeyi birbirine katıp yine gürültülü bir şekilde çekip gidiyorlar. Bazıları sonsuza kadar yanımızda kalıyor bazıları birkaç saat. Ama her birinin bizim hayatımızda bir görevi var. Tıpkı bizim onların hayatındaki görevimiz gibi.

Kimi sadece hedeflerimizi hatırlatmak için bulunur hayatımızda. Yaşamdaki yolumuza odaklanmamız için. Bize kim olduğumuzu, gerçekten ne hissettiğimizi, nasıl yol alacağımızı göstermek için. 

Kimi büyümemize yardım etmek için vardır. Mihmandarlık yaparlar, eşlik ederler. Bazen bizi incitir veya sonu kötü bitecek bir maceraya atılmamıza sebep olabilir. Kendi başımıza öğrenemeyeceğimiz deneyimleri yaşatırlar bize. Büyümemiz için onlara kapılmamız gerekir. Hangimizin dizlerinde yara izi yok ki?

Bu insanların bazıları sonsuza kadar bizimle kalsın istediğimiz, pamuklara sarıp sarmalayıp korumak istediğimiz kıymetlilerimiz. Nadir, güvenilir, hani ayağımız taşa takılsa bizi havada yakalayacak kadar özel olanlar. Ailemiz, yakın dostlarımız, kendi ruh grubumuzun üyeleri… Kıymetlilerimiz…

Zamanı geldiğinde hayat karşımıza birisini çıkaracaktır. Varlığı bizi keyifli ve güvenli hissettirir. Yapmamız gereken tek şey, onları beklerken sabırlı olmaktır. Çünkü er ya da geç geleceklerdir. Ve onları bulduktan sonra sonsuza kadar kalacaklardır.

Yapmamız gereken tek şey “kalbimizi takip etmektir”. Tüm egolardan sıyrılıp sevgiye yer açmaktır. Ve bu sevgiyi canlı tutabilmek için elimizden geleni yapmaktır.

Ve evet, tüm bunlar gerçekleştiğinde “O güzel çocuk bir ömür sizinle durur”.

Sevgiyle…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve tekirdaginsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.